Mütedeyyin kesimin kadınları için siyasal manada ilk tecrübe Refah Partisi ile gerçekleşmişti.1989 sonrası Milli Görüş Hareketinin gençlik lideri Tayyip Erdoğan, İstanbul merkezli siyasi çalışmalarına öğrencileri ve kadın hareketini de dahil etmeyi düşünüyordu. Eşi Emine Erdoğan ile birlikte kız öğrencilerle yakın temas kurma ve dostluk, dayanışma düzeyinde başlayan bu yürüyüş daha sonra kurulacak kadın teşkilatlarının ilk nüvesi olacaktı. Emine Hanım ile rahmetli kayınvalidesi Tenzile Teyze'nin Kasımpaşa'daki evlerinde kurdukları talebe sofraları, iftar akşamları, bizleri daha üniversiteli günlerimizde yakalayacak dostluk kucaklaşmalarıydı...
Hukuk Fakültesi öğrencileri olarak TEKLİF dergisini çıkartıyorduk. Tayyip Bey de Beyoğlu Belediye Başkan adayıydı. Dergi olarak takip ettiğimiz bu genç adamın zaman içinde önce İstanbul Belediye Başkanı, sonra Başbakan, ardından Cumhurbaşkanı olacağını hiç bilmeden... Ama onun sahiciliğine hep inanarak, her dinlediğimizde enerji dolarak yanında yöresinde dururduk...
Başörtü yasakları vardı ve mesleğimizi yapamıyorduk. Tayyip Bey'in teklifiyle kurulmakta olan Refah Partisi İstanbul İl Hanımlar Komisyonuna davet edildik. Mütedeyyin kesim kadınlarının o günlere kadar rol modeli olan Şule Yüksel Şenler, sivil ve edebiyatçı kimliğiyle olumlu bir örneklik teşkil ediyordu. Ama siyaset, Milli Görüş'ün bakış açısıyla ''Hak Dava''; etkin özneler olarak erkekler üzerinden hareketliliğini kurmuş bir yapıydı. Kadınlarsa, destekçi ve erkeklerin işlerini ev içinde kolaylaştırıcı roldeydiler. İlk kez ev dışına, parti binalarına, sokak çalışmalarına çıkacaklardı... Bu konuda üniversitelerden çıkmış ama yasaklar dolayısıyla kamusal alana da atılamamış kadınların pozitif emsal teşkil etmesi diğer kadınları da olumlu manada teşvik ediyordu. Böyece uyuyan dev uyandıralacaktı... Kadın gücüydü bu...
***
1989/ 1999 yılları arasında İstanbul İl Başkanılığını yaptığım kadınlar Komsiyonu olarak, geçtiğimiz hafta Külliye'deydik... Komisyonumuzda vazife yapan arkadaşımız Emine Erdoğan hanımefendiyi ziyaret etmek üzere Ankara'ya gittik...
Hemen söylemeliyim ki bu Referandumu, şimdiye kadar aştığımız seçimlerden çok farklı görüyoruz:
Birinci Dünya Savaşından bu yana Türkiye karşıtlığında bu şekilde birleştiklerine şahit olmamıştık Avrupa'nın...Batı'nın ''Şark Meselesi'' dediği dosyanın yeniden gündemde olduğu günlerdeyiz. Dün Endülüs'ü, ardından Osmanlı'yı Avrupa'dan silmeye yeminli irade, yaklaşık bir asır sonra yeniden atak yapmıştı. Sanki referandum Türkiye'de olmayacakmış.. Sanki Hollanda'da veya Aşmanya'da olacakmış gibi bir telaş içindeydiler Batı ülkeleri... Hatta Şimdiye kadar demokratlıklarıyla bizler örnek gösterilen İskandinav ülkeleri bile, Müslümanları ''paralel toplum'' oluşturmakla suçluyorlardı bu eşikte...
Refah Partisi deneyimi ve içinden yetiştiğimiz Milli Görüş Hareketi, Türkiye'ye hiç bir zaman Türkiye'den ibaret gözüyle bakmadı. Bir kısım düşünür için tartışmaya açık bu hali, bazen hamaset bazen politik özgüven kurgusu olarak nitelendirilse de, Milli Görüş, ''İslam Alemi'' içindeki Türkiye'ye hep etkin ve öncü rol biçti... Bugün yaşadıklarımıza bakıldığında jeokültürel çerçevemiz bu öngörüyü olumlayacak resmi çizmektedir... Bu referandum bizim için hayat memat meselesidir...
Refah Partili kadınların aktif hukuk mücadelesi içinde bulunduğu 28 Şubat deneyimini de gayet iyi hatırladıklarının altını çizelim. Bizlere 1000 yıl süreceği çok ağır tehditler altında dikte dilen 28 Şubata bir daha dönememek üzere yeni bir anayasal teminat istediğimizi uzun yıllardır dile getiriyorduk zaten. Referandum bize yeni bir başlangıç yeni bir umut anlamını taşıyor...
Ben örtülü olduğum için otobüsten indirilmiş bir kadınım, arkadaşlarımı hastaneye almadılar, İmam hatiplere keskin nişancı gönderdiler, diyaliz merkezlerinin önünde vefat etmiş teyzelerin arasından geliyorduk... Bizi Külliye'de Hoş geldiniz diyerek bekleyen arkadaşımızın davetine... Onu gözyaşlarını tutamayarak dinledik pek çoğumuz. Uzun göğüs gerişler uzun temiz niyetler ve sabırlı bir nehir gibi hep uyanık hep tetikte beklemek...
Sessizce geldiler Emine Hanımın arkadaşları ve sessizce döndüler emeklerinin başına. Hareketi dava içeriğiyle anlamışlardı, öylece anlamaya da devam ederek. Sessizce döndüler kendi ırmaklarının başına... Bu memleket bizimdir, Ümmetin gözü bizdedir diyerek...