"Türkiye, zayıflayan Avrupa Birliği için artık vazgeçilmez bir ortak."
Le Monde Gazetesi

Avrupa yol ayrımında.
Yıllardır 'refah devleti' olarak adını tarih sahnesine yazdıran Avrupa'nın kendisini dönüştürmesi için bir tür uyarı vazifesi gören gelişmeler birbiri ardı sıra gerçekleşiyor.
Neye mi dönüştürüyor sorusuna cevaben yapılan hazırlıklar cevabı hazırlıyor: savaş devletine.
İnsan akıl sır erdiremiyor; savaşı durdurmak için kurulan kömür ve çelik birliğinden Avrupa Birliği'ne kadar uzanan düzen işe yaramamış olmalı ki 'regrese' oluyor yaşlı kıta Avrupa.
Hem de en korkunç, en ürkünç, en 'olmaması gereken' senaryoya, yeni bir dünya savaşına açacak silahlanmaya ve evet yine bir Avrupa kökenli dünya savaşı senaryosunun bütün adımları sanki hiç ders alınmamışçasına tekrarlanıyor.
Bu tantana içerisinde insana 'derdin gerçekten bu mu' dedirtecek gelişmeler de insanı hiç olmadığı kadar hayrete düşürüyor.
Mevzu Alman Şansölye Olaf Scholz'un Türkiye'yi 150 Milyar Euroluk savunma sanayii pastasına dahil etmek isterken Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron'un ise karşı çıkması sonrasında 'Fransa ve Almanya arasındaki bu anlaşmazlığın Yunan savunma sanayisi için büyük bir fırsat yaratabileceği, Avrupa Birliği içi üretim modelinin benimsenmesi halinde, Fransa veya Almanya gibi ülkelerin büyük savunma projelerinde Yunan şirketlerine alt yüklenici olarak görev vermesinin mümkün hale gelebileceği' konuşuluyor.
Ayrıca Yunanistan'ın artık büyük ve modern tersanelere sahip olması nedeniyle devlet destekli savunma şirketlerinin daha fazla yatırım ve istihdam yaratabilecek yeni bir kimliğe kavuşabileceğinden dem vuruluyor.
Hayaller Paris, hayatlar... sözünü hatırlatıyor ister istemez.
Diğer taraftan Le Monde Gazetesi haberindeki 'vazgeçilmez ortak' ifadesi ile bu haber çelişiyor.
Avrupa'nın en büyük silah üreticisi olan Fransa'nın, Türkiye gibi Avrupa savunma sanayii içinde etkili olabilecek aktörlerin sisteme dahil edilmesini bir tehdit olarak gördüğü dillendiriliyor.
Konu ise Avrupa Birliği'nin Birleşik Krallık, Norveç ve Türkiye'nin dahil edilerek fonun genişletilerek savunma harcamalarının artırılmasını öneren Almanya Şansölyesi Scholz'a karşın Fransa Devlet Başkanı Macron'un tüm savunma sistemlerinin yalnızca Avrupa Birliği üyesi ülkelerde üretilmesi gerektiği düşüncesi ile buna kesin bir şekilde karşı çıkması.
Çünkü bu Fransa'yı Avrupa'daki en büyük silah üreticisi olarak açıkça avantajlı kılıyor.
İşin tabii bir de arz-talep kısmı var: Üç yıldır Avrupa'da süregelen tam ölçekli savaş nedeniyle mevcut sipariş defterlerinin dolup taşmış olması gerçekliği.

Diğer taraftan 'çeşitlendirme' yerine savunma sanayiinde yalnızca Avrupa Birliği içi üretime bağımlı kalmanın Avrupa için stratejik bir hata olacağını ve Güney Kore, Japonya, Türkiye ve üretim kapasitesine sahip diğer ülkelerden de silah alımı yapılması gerektiğini belirtiyor Alman uzmanlar:
"Bize silahlar ŞİMDİ lazım, fabrikalar kurulup üretim arttığında ve siparişler 7 yıl sonra teslim edildiğinde değil."
Yani zamanlama her şeydir diyorlar.
Fransa ise 'dışa bağımlılık' konusundan dem vurup salgın döneminde hayatımıza kuvvetli şekilde dahil olan 'kendi kendine yeterli olma' vurgusuyla Avrupa savunma sanayiinin Avrupa Birliği dışındaki aktörlere bağımlı hale gelmesini istemiyor.
Hele ki Türkiye gibi, yakın dönemde özellikle insansız hava aracında dünyanın zirvesine oturmuş, Leonardo ile Bayraktar ile İtalya'da ilk üretilecek insansız hava aracı Akıncı üretimi düşünüldüğünde Avrupa savunma sanayii içinde etkili olabilecek aktörlerin sisteme dahil edilmesinin Paris tarafından "Neo-Ottoman" bir tehdit olarak görüldüğü yazılıp çiziliyor.
Yani o kadar da "Bütün bayraklar direğe" değil mevzu, pragmatizm tam gaz demek daha doğru.
