Günlerdir merakla izliyorum “Kış Uykusu”nun gişe performansını... İzleyici sayısı bir haftada 88 bini, gişe hasılatı da bir milyonu geçti. İki seanslık süre işgal eden, bir günde ancak üç kez gösterilebilen, Altın Palmiye sahibi bir Nuri Bilge Ceylan filmi için muazzam sayılar! Kültür sanatla ilişkisi kısıtlı bir medya için de haber ve yorum açısından çok iyi bir performans, aman nazar değmesin!
Türkiye’deki aydın kesimin genel profili “Kış Uykusu”nun ana karakteri Aydın’ınkine bu kadar uymasaydı tam tersi bir değerlendirme yapıyor olabilirdik! Yine de şikayet ve sitem etmekten kendimi alamayacağım. Sadece İstanbul’da ikamet eden yüz bin sanatsever bile yok mu ilk hafta sonunda sinemalara koşturacak? Dokuzdan beşe çalışan ve hafta sonu işe gitmeyen, üniversite diplomalı binlerce memurun çalıştığı Ankara’dan, şehirlerinin modernliğiyle pek övünen İzmir’den ellişer bin sanatsever çıkmıyor mu?
Kaba saba, şiddet yanlısı, cinsiyetçi bir kahraman olan ve Sacha Baron Cohen’in Borat karakterinden esinlenen Recep İvedik’in dördüncüsü çıktığında bile yüzbinlerce kişi koşa koşa sinemaya gidiyor... Koşmasalar bile her salonda karşılarına bu film çıkıyor; gülelim eğlenelim diye izliyorlar diyeceksiniz ama şu kıyaslamayı yapmaktan kendimi alamayacağım: Sinemaya hakikaten meraklı olanların, entelektüel değilse bile kendini aydın ve kültürlü sayanların, en azından okumuş olanların, öğretmen, hukukçu, sağlıkçı, mühendis, mimar, medya mensubu, sanatçı, öğrenci olanların sayısı bu ülkede bir milyonu bulmaz mı? Onlar niye koşa koşa “Kış Uykusu”nu görmeye gitmiyor? Beğenmeyebilirler, genel olarak Ceylan sinemasından hazzetmeyebilirler, gayet doğal, normal, izle de istersen yerden yere vur! İnsan sırf gündem yarattığı için bile izlemez mi? Neden bu film bu kadar başarılı oldu, neden bu kadar önemli iki ödül kazandı, neden böyle övgü dolu eleştiriler yayınlandı dünya çapında diye merak etmez mi? Kendi kanaatini oluşturmak istemez mi? Geniş kitlenin eğlence anlayışının yanında kültürlü kesimin de şu ya da bu şekilde bir sanat tutkusu ağır basmaz mı?
***
İtiraf edeyim ki emekliliğini memleketi Kapadokya’da butik otel işleterek geçiren Aydın’a bir sanat tüketicisi olarak razıyım ben! Eskiden tiyatrocu olması, şimdiki hayatında taşra gazetesinde köşe yazarlığı yaparak okuma yazma merakını sürdürmesi açısından Aydın’ı potansiyel bir izleyici olarak görüyorum. Bir ara sırf köşesinde üzerine kalem oynatmak ve klasını vurgulamak için bile şehir merkezindeki bir sinemada “Kış Uykusu”nu izlemeye giderdi; karısı Nihal’i, kız kardeşi Necla’yı da alırdı yanına. Hatta yardımcısı Hidayet, otomobili kullanacağı için ona da ısrar ederdi. Yazısına muhtemelen kendilerinin filmden ne kadar büyük haz aldıklarını, Hidayet’in ise sıkıntıdan patladığını anlatarak girer, kültürel farklılık üzerine kurardı devamını. Bütün okurlarını bu filmi izlemeye davet ederdi. Filmin oyuncuları arasından tanıdığı varsa, hele biriyle birlikte sahneye çıktıysa bundan söz etme fırsatını kaçırmazdı. Filmdeki teatral göndermeleri tespit edip aktarırdı. “Kış Uykusu”nu izlemiş ve hakkında fikir edinmiş olmayı kendisi için bir ayrıcalık sayardı.
Hayatın zor ve pahalı olduğunu, insanın her yapmak istediğine zaman ve para ayıramayacağını gayet iyi biliyorum... Nasıl bilmem, mesleki açıdan bile kültür sanat etkinliklerini takibe yetişemiyorum. Bir de bambaşka işlerde çalışan, geçim derdinde insanların ne kadar zorlanabileceğini elbette anlıyorum. Ama “Recep İvedik 4”e giden, sonra tekrar giden, onunla özdeşleşen 7 milyondan fazla izleyici de işsiz güçsüz değil. Hal böyle olunca gel de Recep’ten kaçıp Aydın’a sarılma!