Bakmayın siz yeri geldiğinde “Avrupa bütün bu mülteci kriziyle ilgili öylesine bölünmüş, öylesine panik olmuş durumda ki tüm AB’nin dağılması gibi bir opsiyon gerçekten de söz konusu” gibi laflar ettiğine. Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü sıfatıyla konuşan Kati Piri, tanınmayacağını bilse mülteci tekmeleyecek, onları taşıyan botları şişleyecek.
İçsel bir nefretle konuşuyor, iki yüzlülüğün, çifte standardın kitabını yazmış olan AB kurumlarının, Batı’nın mutena temsilciliklerinin yok birbirinden farkı.
Doğulunun ancak Hıristiyan olanını, Kürt’ün Türkiye’ye silah doğrultanını, Alevi’nin Sünni’den nefret edenini sever bunlar. İlla ki kullanışlı olmalı bizim buraların insanları, yoksa suratlarına bakmazlar. Hele de eline silah tutuşturup Kürt-Türk demeden ölüm yağdıranını buldular mı...
2004’te terör örgütü dedikleri YPG’yi anında “meşru muhalif unsura” terfi ettirebilirler.
Görevleri bize karne vermektir onların.
Onda biri değil, yüzde biri kendilerine yönelse, on binlerce kilometre öteden silahlarını kuşanıp gelir başına musallat olurlar. Topraklarını işgal eder, dirliğini-birliğini bozarlar.
PYD-PKK tarafından her gün terör saldırısına maruz kalan Türkiye olunca ucuz bir kınama mesajı gönderirler olur biter.
Terörün tedarikçisi oldukları gerçeğini yüzlerine söylesen, kızarmazlar bile.
***
AB’nin Türkiye için görevlendirilmiş temsilcilerinin genel profili bu politikayla tam uyumlu. Avrupa Birliği, sözde demokrasi mercii olarak PKK ve PYD’nin hizmetinde. Bu terör bileşenine yardım ve yataklık ediyor.
HDP’liler Batılı istihbarat örgütlerinin PYD ve PKK ile temaslarını “bakın arkamızda kimler var” diyebilmek adına gururla paylaşıyor. İran ve Rusya’nın desteğini ise AB temsilcileri bizzat söylüyor. Kandil ve Rojova’da trafik o kadar yoğun ki randevular çakışıyor.
PKK’ya her şey serbest Avrupa’da. Haraç toplayabilirler, uyuşturucu kuryesi olarak istihdam edilirler.
PKK bayrağıyla Türkiye aleyhine gösteri yapmak serbesttir ama Türkiye bayraklı bir grup onları protesto etmek isterse karşısında Alman polisini bulur.
Bütün bunlar açık seçik ortadayken AB’nin diplomat kisveli militanları utanmadan bir de Türkiye’ye ayar vermeye kalkıyor.
Üç milyon sığınmacının ülkeye maliyetinden bihaber temsilciler, PYD-Rusya-Esed ittifakının göçe zorladığı Suriyeliler için Türkiye’ye kapılarını aç çağrısı yapıyor. “Parasını verdik” küstahlığıyla üstelik.
Terör örgütü PYD, Ankara’da 28 kişiyi katletmişken, PKK her gün asker, sivil öldürürken bunlara gözünü kapayıp devleti sorumlu tutan, Türkiye’de olup bitenler hakkında PKK’ya müzahir çevrelerle görüşerek bilgilenen Avrupalı siyasetçiler bunlar. Kendi ülkelerinden çok Türkiye’de siyaset yapıyorlar. Kendilerini PKK’ya devlet kurmaya adamışlar.
PKK-PYD terör örgütüne büyükelçi olarak atansalar yakışır diyebileceğimiz bir performans sergiliyorlar. NATO’nun en küçük ortağı Lüksemburg’un Başbakanı da NATO ile tehdit ediyor Türkiye’yi. Misafir ettiğimiz Suriyeli sığınmacıların dörtte biri kadar nüfusu olan bir ülke. Bizde muhtarların idare edebildiği bir ülkenin başbakanı...
Üç milyon sığınmacının beşte birini otobüslere bindirip hayırlı yolculuklar dilesek etekleri tutuşacak. Daha seçim zamanı gelmeden koltuklarından olacaklar.
Ama yine de konuşuyorlar? Nasıl mı? Onlar konuştukça içimizde mutlu olanlar var da ondan.
İçimizdeki Avrupalılar, İrlandalılar, Lüksemburglular, Kati Piri’ler falan...