“Obama’dan artık telefon gelir” demediysem nâmerdim...
ABD’de etkilerini Barack Obama’nın başkanlık döneminde büyük çapta yitirmiş bir grup son zamanlarda Türkiye’ye takmış görünüyor...
Grubun en fazla göze çarpan iki üyesi, Türkiye’de büyükelçilik yapmış Morton Abromowitz ile Eric Edelman, kalabalık sayfalı bir rapor yazarak Obama’yı, Türkiye, Ak Parti iktidarı ve özellikle Tayyip Erdoğan konusundaki görüşlerini yeniden gözden geçirmeye davet etmişlerdi (Ekim 2013).
Rapor bekledikleri gürültüyü koparmadı. Obama tınmadı. Raporun yazarları, yanlarına başkalarını da alarak, bu defa bir mektup ile, Obama’yı “Erdoğan’ı uyar” diye sıkıştırıyorlar. Mektuba imza verenler benim ‘Neo-Çılgınlar’ dediğim güruha yakın isimler...
Önceki gün, mektup gündeme düşünce, “Obama’dan artık telefon gelir” dediğimi yanımda bulunanlar hatırlar...
Telefon gelmesine geldi, ama iki taraflı (İngilizcesi ‘bi-partisan’) sıkıştırılmaya rağmen, görüşme sırasında Obama’nın nâzik davrandığı anlaşılıyor...
Washington’dan, “Başkan mali piyasalara güven için hukuk devleti ilkelerine dayalı sağlam politikaların önemine işaret etti” cümlesinin de içinde geçtiği, iki ülkeyi ilgilendiren konularda (Suriye, Irak, Kıbrıs, İsrail) konuşulduğuna dair bir açıklama yapıldı.
Mektupçular ne bekliyorlardı, bilmem, ama beklentilerine cevap alamadıklarını tahmin edebiliyorum. Elinde beyzbol sopasıyla bir fotoğrafının altına, “Başkan Türkiye başbakanıyla konuşurken” yazılmış türden bir açıklama değil çünkü bu.
Eli beyzbol sopalı fotoğraf, görüşmenin konusu İran olduğunda Beyaz Saray tarafından internet sitesine konulmuştu...
Benim anlamakta zorlandığım konuların başında İran’ın Türkiye’ye karşı tavrı geliyor zaten...
Sopalı fotoğraf İran konusundaki görüşmeden sonra konulmuştu; daha da ötesi, ABD ile Türkiye arasında bir zamanlar ‘stratejik ortaklık’tan daha ileri bir yakınlık görüntüsü veren samimi ilişkilerin şekerrenk halini almasının sebebi de İran’dır.
ABD’nin “Ben mi vurayım, yoksa müsaade edeyim İsrail mi vursun?” diye fikir ekzersizleri yaptığı bir dönemde, Türkiye, komşusu İran’a daha etkin yaptırımlar konulmasını ve uymayanlara çok ciddi cezalar verilmesini öngören bir karar tasarısına, BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi sıfatıyla, olumsuz oy kullanmıştı.
İkna için gelen her Amerikalı’ya da, “İran’a niye vuracakmışsınız...” tavrını sergileyen Tayyip Erdoğan’dı...
Nereden mi biliyorum? Yakın zamana kadar Obama kabinesinde savunma bakanlığı koltuğunda oturan Robert Gates’in şu yakınlarda çıkan ‘Duty’ (‘Görev’) adını taşıyan anılarından elbette...
2010 yılı şubat ayında İran’a saldırma kararlılığına müttefik devşirme amacıyla çıktığı bölge turunda Ankara’ya da uğrar Gates... “Başbakan Erdoğan’la İran konusunda uzun bir görüşme yaptım” diyor (s. 393) anılarında...
Tayyip Bey, Amerikalı konuğuna, “Barışçı amaçla olmak şartıyla hiçbir ülke nükleer teknoloji edinme hakkından mahrum edilemez” demiş. İranlılara ‘daha şeffaf’ olma ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla işbirliği yapma tavsiyesinde bulunduğunu söyledikten sonra da, “Yeni yaptırımların hiçbir yararı olmaz” diye eklemiş...
Amerikalı bakan, evsahibine, “Biz vurmasak da İsrail durmayacak” dediğini anılarında aktarıyor...
Görüşme izlenimi olarak şu notu düşüyor: “Erdoğan’la görüşmemizin pek başarılı geçtiğini söyleyemem...”
Halbuki aynı gezisi sırasında görüştüğü diğer ülkelerin yöneticileri “Daha ne duruyorsunuz” anlamına gelen teşvikçi sözlerle yaklaşmışlar konuya...
Bunları neden anlatıyorum? Şundan: ABD gibi önemli bir ülkeyi darıltma pahasına İran konusunda hep olumlu davranmış olan Ankara, aynı yaklaşımı şimdilerde Tahran’dan görmüyor...
İktidarın son zamanlarda defetme çabasına girdiği iç kavgada da İran senaryonun bir parçasıydı; rapor yazıcıları, mektupçular, Obama ve onun gibi düşünenleri, ‘Ak Parti İrancı’ diye yaftalayacaklardı...
Obama İran’ın yeni cumhurbaşkanından hoşlanıp arayı ısıtma çabasına girince, senaryonun o bölümü değiştirildi. Onun yerini ‘El-Kaide’yi destekliyor’ aldı.
Mektup geldi, telefon da geldi. Bakalım arkası nasıl gelecek?