"Önerimiz, Suriye’de anlaşılmış üç bölge oluşturmayı içeriyor. Birinci bölge Şam’ın güney bölgeleri, Humus, Tartus, Baniyas ve Lazkiye’yi içeren rejim güçlerinin bulunduğu bölge. İkincisi Halep’in doğusundan Haseke ve Kamışlı’ya uzanan ve ülkenin kuzeybatısındaki Kürtlerin kontrolü altındaki bölgeleri de kapsayan bir Kürt bölgesi. Üçüncüsü ise muhalefetin kontrolü altındaki Deraa, İdlib, Halep ve Hama’yı içeren bölge... DAEŞ’in kontrolü altındaki dördüncü bölge, uluslararası DAEŞ karşıtı koalisyonun DAEŞ’i bölgeden çıkarmasıyla birlikte uluslararası idare altına girecektir. Rusya ve İran, Esad rejiminin kontrolü altındaki bölgeye garantörlük yapacak. ABD Kürt bölgesinin garantisini sağlayacak. Sünni muhalefetin bölgesinin garantörlüğünü de Türkiye ve Ürdün üstlenecek.”
DAEŞ’in kontrol ettiği bölgelerden tamamen temizlenmesinin ardından geniş temsiliyeti olan bir Suriye hükümetinin devreye girmesinin önünün açılacağı da yine raporda yer alan unsurlar arasında.
ABD derin dehlizlerinin politika üretim üssü Rand Corporation’ın, Aralık ayı
sonunda yayınladığı “A Peace Plan For Syria” (Suriye için barış planı) başlıklı raporun ana fikri bu paragraf.
Suriye’de muhalefetin desteklenmesinin öngörüldüğü planın artık neredeyse kadükleştiğinin ima edildiği raporda, “E ama çok uğraşıldı, bir adım ileri gidilemiyor” edasıyla tahammül sınırları zorlanıyor.
Raporda geçen “Suriye’deki ihtilaf genç Müslüman neslin tamamını radikalleştiriyor. Yüzbinlerce masum insan hayatını kaybediyor. Milyonlarca Suriyeli göçe zorlandı. ABD ve başka yerlerde dini tahammülsüzlük yükselişe geçti” cümlesindeki gizli İslamofobi savunmasına da dikkat çekelim bu arada.
Suriye, üçe, aslında dörde bölünecek. DAEŞ kontrolü altındaki bölgeler, uluslararası idarede, Rand’in “Sünni muhalefet” diye klasifiye ettiği bölgeler Ürdün-Türkiye ikilisinde, Esad’ın at koşturduğu alanlar Rusya-İran himayesinde ve sıkı durun Kürt bölgesi de ABD korumasında olacak.
Rand deyip geçmeyin... ABD Silahlı Kuvvetleri’nden ABD yönetimine, gizli servise kısacası ABD “establishment’ının her kademesine hizmet veren bir fikir üretim fabrikası Rand. Raporun altındaki imzalara baktığımız zaman da gayrıresmi kılıflı, resmi figürlere çarpıyorsunuz.
James Dobbins: Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı.
Philip Gordon: Beyaz Saray Ortadoğu, Kuzey Afrika koordinatörlüğü ve Dışişleri Bakan Yardımcılığı yapmış.
Jeffrey Martini: Dışişleri Bakanlığı Çatışma ve istikrarlaştırma Operasyonları Bürosu eski çalışanı.
Rand bu... Hiç boş atar mı?
ABD siyasi mekanizmasının oyun kurucularından bir ekip kurulmuş belli ki.
Suriye konusunda da ABD’nin izleyeceği politikalara kamuoyunu hazırlama rolüne soyunmuş bu kez Rand. Belki de kendi kamuoyunun zaten umurunda değil ama müttefiklerinin nabzı yoklanacak bu raporla.
Washington hamiliğinde olacak Kürt bölgesinin Türkiye ile müttefik olabileceğini satır aralarına sıkıştırıyor “hem bakın, Ankara, Irak Kürtleri ile ne kadar da yakın” göndermesi yapıyor...
Raporu okurken, aklıma Selahattin Demirtaş’ın Ekim 2014’deki ABD ziyaretinin hemen ardından sokakların karışması geldi nedense.
Bu ziyarette ABD’de Demirtaş’ın kulağına sufle verildiği hissine kapılmıştım, Kobani bahanesiyle yaptığı “sokaklara çıkın” çağrısını düşününce. Bu raporu okuyunca, şüphem kalmadı. ABD’de birileri, kapalı kapılar ardında kendi “Kürt”
gündemlerinde rol biçtikleri oyunculara mesaj vermekten geri durmadılar.
ABD’de birileri eline makası, maket bıçağını almış kartondan haritaların başına geçmiş. Demirtaş ve ekibi de bu maket oyununun tek kullanılıp atılacak çivisi rolüne soyunmuşlar belli ki...
DAEŞ bahanesiyle, Suriye’yi kesip biçen ABD’yi düşündükçe...
Ve ABD’nin “Kürt ajandasında” Suriye Kürtlerine biçtiği rol için uygun atmosferin DAEŞ sayesinde oluştuğu gerçeğini bir kez daha teyit ettikçe.
Washington’da mayalanan hamurdan pişecek yemeğe göre, Esad bir yere gitmiyor.
Tam tersi, Rusya ve İran da devreye giriyor ve Esad’a koruyucu kalkan oluyor plana göre.
Suriye Kürtleri, sırtlarını ABD’ye dayayıp, kendi yönetimlerini kuruyor.
E DAEŞ de zaten bitiyor.
Bu DAEŞ giderayak hem Esad’ın, hem Suriye Kürtlerinin hatta biraz da ABD’nin işine yaramış gibi görünüyor.
Zira yukarıda atıfta bulunduğum taraflar, örtülü ajandalarını hayata geçirme imkanı yakalamış gibi görünüyorlar DAEŞ sayesinde.
Türkiye’nin kırmızı çizgilerini yok sayan zemin yoklama çalışmalarının bölge dengeleri hesaba katıldığı zaman “ölü doğmuş fanteziler” olarak kalacağı da akıldan çıkarılmamalıdır.
Washington’da birilerinin dilinin altındaki baklayı çıkarması açısından bu tür raporların bir anlamı olduğunu da teslim etmek gerekiyor.