Yarın Ramazan... İlk gün. Bu gece ilk teravihi kılıp, ilk sahura kalkacağız. Deruni bir İslâm ikliminin içine giriyoruz. Ben ilk günden “çıkış”ı yazıyorum. Çünkü çıkışta, ilk günün irade yoğunlaşmasına bağlı meyveleri devşireceğiz.
Sevgili Paygamberimiz, Ramazan’ın sonunda Cennetlik insanlar haline gelmemizi istiyor. Şu bizim için umut yüklü söz O’nun: “Ramazan orucunu inançla ve karşılığını Allah’tan bekleyerek oruç tutanın geçmiş günahları affolunur.” Bu sözü şöyle anlayabiliriz, diye düşünüyorum: “Öyle oruçlar tutun, Ramazan’ı öyle yaşayın, Allah’a öyle teslim olun ki, kirlerinizden arının, cennete lâyık olun...”
Bir iklimi yaşayacağız Ramazan’la... Ciğerlerimizi dolu dolu açmalıyız Ramazan iklimini soluklamak için.
Yığınla gündemi var ülkenin ve dünyanın, ama biz Ramazan’ı gündemin başına almalıyız. Çünkü, belki tüm gündem maddelerine kendinden bir şey katacak Ramazan... Eğer 1.5 milyarlık İslâm dünyası, Ramazan’ı, Kutlu Önderleri’nin kendilerinden beklediği kıvamda yaşarsa, bir yeni Müslümanlık çizgisi doğacak... Bu tüm gündem maddelerini etkileyecek bir gelişme sayılmaz mı?
Bir arınma ayı Ramazan...
Bir süzülme ayı... İmbikten geçmesi kişiliğin... Tortulardan kurtulma zamanı...
İmsak, disiplin demek. “Şeytan zincire vurulur bu ay” diyor Allah Rasûlü... Bu, içimizdeki potansiyel vahşetin zincirlenmesi, disiplin altına alınması demek. “Şeytanlarımızı zincire vurabiliyor muyuz?” Öfkelerimizi “Ben oruçluyum” diye gemleyebiliyor muyuz?
Namazı idrak ayı... Seherleri hayata katma ayı... İçimizdeki namaz bilincini ihya ayı... “Ramazan çıkarken...” yüreğimiz hâlâ namazın “Huzur hali” ile bütünlenememişse içimizde cennet kokuları duyabilir miyiz?
Kur’an’ı idrak ayı Ramazan... Kur’an sayfalarından rahmet emmeden geçerse bu ay, “Ramazan çıkarken...” yanmaz mıyız? İçimize bir Kur’an ışığı düşmeden gidiverirse...
Ramazan insanı idrak ayı... Kendimizi “Öteki” ile bütünleştirme ayı. Açların, yoksulların, kimsesizlerin, yetimlerin, dulların, evsizlerin, borçluların dünyasına taşınma ayı... Mahrumiyetleri paylaşma ayı. Ramazan asıl bugün, şimdi, hemen Türkiye’nin en birinci gündemi olmalı değil mi? Bir damla tebessüme hasret insanların günden güne çığ gibi büyüdüğü bir ülkede“Tebessüm sadakadır” diyen bir Peygamber’in sesi duyulmalı değil mi?
Ramazan “zekât”la bütünleşen bir ay. Zekât Arapça “arınma” kökünden gelen bir kelime. Malın arınması... İslâm, malın ancak içindeki “fakir hakkı” yerine ulaştırıldığı zaman arınabileceğini bildiriyor. Ramazan’da insanda, malıyla ve nefsiyle külli bir arınma yaşanıyor. Bu dinin Kutlu Önderi, “Komşusu açken kendisi tok sabahlayan bizden değildir” derken, ve komşuluk hukuku, yakından uzağa bir şehri, bir memleketi, hatta dünyayı kapsarken, Sultanbeyli’deki ya da Bangladeş’teki hatta Amerika’daki komşudan habersiz yaşanarak hangi arınma gerçekleşebilir?
Ramazan’ı gündeme alalım.
Bu gece sahura kalkacağız. Sofraları birleştirelim komşularımızla... Artılarımızı, eksilerimizi yanyana getirelim. Sade su ile oruca niyet edenleri düşünelim. Yarın ilk orucun iftarını açacağız. İftar sofralarımızı genişletelim. Bilmediğimiz, tanımadığımız çocuk gülücükleri katılsın sofralarımıza... Sofralara Müslüman yüreği taşıyalım.
Kocakarı Hazreti Ömer’e “Benim halimden haberi olmayacaktı da niye halife oldu?” diye çıkışıyor. Yarın bize de “Komşundan haberin olmayacaktı da neden Müslüman oldun?” gibi ürkütücü bir soru sorulmaması için kalbimizi avucumuzun içine alıp, hesaplaşalım.
Bugün, ilk sahur öncesinde bir seferberliğe soyunalım. Şöyle Müslümanca bir infak terbiyesi içinde, yani genç-yaşlı kadınların, çocukların ezilmesine zemin hazırlamayan bir nezahetle, bir erdemi kuşanarak, dünkü sadaka taşlarının mahremiyetini gözeterek, bir elin verdiğini öbürü duymayacak bir mahfiyetle, kendini kaybederek, sevgiyi öne çıkararak, ve kendi sevdiklerinin standardında, evinde hangi kalitede yiyorsa ondan, bir (belki birkaç) paket yaptırıp, şöyle alacakaranlıkta bir evin kapısını çalmak... Ev halkının onuruna kendi onuru kadar itina ederek, onlara dua ederek, çocuklarının başını okşayarak sunmak...
Yani Ramazan’ı gündeme almak...
Ramazan’ı gün gün, saat saat yaşamak...
Namaz namaz, oruç oruç, sahur sahur, iftar iftar, sadaka sadaka, zekat zekât, tebessüm tebessüm, barış barış yaşamak... İslâm bu demek. Ramazan’ı büyüt büyüt İslâm zamanı olsun...
Not: Bu yazı, 2001 yılı 15 Kasımında Yeni Şafak’ta yayınlandı. Bugün Star’dan okuyucularımla paylaşmak istedim.