Ergenekon Davası’na karşı birçok itibarsızlaştırıcı ve önemsizleştirici iddia vardır. Yeni de değildir... İlk günden itibaren sistematik “Aslında Ergenekon diye bir şey yok kampanyası”na müştereken tanık olduk.
Askeriyle, medyasıyla, hukukçusuyla, sayısız mazeret, iddia, bahane duyduk, gördük. Mesela, “andıç”ın kağıt parçası olduğunu iddia eden sadece dönemin Genelkurmay Başkanı değildi. En az onun kadar “kurmay” gazeteciler de bunu ve hatta daha fazlasını söylüyordu. Böyle belgelerin ıslak imza makinası tarafından kolaylıkla üretilebileceği defalarca yazıldı. Medya, sanki Silahlı Kuvveler hiçbir zaman andıç yazmamış gibi şaşkınlık numaraları yapıyordu. Tıpkı bugün, dört askeri darbeyi gerçekleştirenler geçmişte o kurumun mensupları değilmiş gibi askere suç yakıştırmama kampanyası yaptıkları gibi.
Ergenekon Davası’na karşı iddia çoktur ama içlerinde en acınası olanı bu davanın “Erdoğan’ın siyasi muhaliflerini sindirmek amaçlı” olduğudur. Şunu bilelim. Ergenekon Davası genel olarak askeri darbe girişimleri ve bu girişimleri mümkün hale getirmek için provokasyon, kampanya, operasyon, faili meçhul vs, gibi yöntemleri kullanma geleneğini yargılama davasıdır. Başka da bir şey değildir.
İçinde siyasi cinayetler, silahlar, bombalar, darbe planları, andıçlar, toplumsal karmaşa yaratma organizasyonları, parti kapattırma çabaları, karalama kampanyaları gibi herbiri darbeye giden yolun kilometre taşları vardır.
Olaylar süreçler ve belgeler konuşuyor
Dolayısıyla, bu dava her zaman iktidarın muhaliflerini sindirme aracı olamayacak kadar kriminaldi. Bununla birlikte Ergenekoncular, bütün siyasi iktidarlar için zor ve kanlı rakipler olmakla birlikte Erdoğan karşısında her defasında yenilgiye uğramışlardı. Mahkemeden önce de sonra da...
Vak’alar ve tarihler bunu gösteriyor...
AK Parti 3 Kasım 2002’de iktidara geldi, ardından darbe çarkı işlemeye başladı. Hepsi güçlü ve muktedir subaylardı ama Erdoğan’ın giderek artan gücü karşısında bütün planlar ellerinde patladı.
Ardından hükümeti devirmek için Danıştay Cinayeti’ni tertiplediler. Cumhuriyet mitingleri rüzgarı estirdiler. Yetmedi Hrant Dink cinayeti geldi. Hükümet katili kısa sürede yakalayıp duruma hakim olunca hemen peşine Malatya Zirve Kitabevi katliamı eklendi.
Danıştay, Dink ve Zirve... Arada, ordu mensuplarını otobüslerle alanlara taşıyacak kadar pervasız Cumhuriyet mitingleri... Üstüne bir de Cumhurbaşkanlığı seçimini engellemek için Anayasa Mahkemesi marifetiyle 367 skandalı.
27 Nisan bildirisi; yani Genelkurmay Başkanlığı ve siyasi ortaklarının hükümete direncinin belgesi yine bugünlerde yayınlanmıştı.
Hepsi benzersiz ve acımasız bir organizasyonun halkalarıydı ama galebe çalan yine Erdoğan oldu. 2007 seçimi malum... Ağır bir yenilgi aldılar.
Yenildiler ama sandıkta kaybetmeyi prensip olarak yenilgi saymadıkları için bir şey olmamış gibi devam ettiler. Seçim sonuçları “Ergenekoncular”a alenen “Artık susun ve köşenize çekilin” diyordu ama öyle yapmadılar.
Önce, Meclis’in (AK Parti ve MHP birlikte) 411 oyla aldığı kamuda başörtüsü yasağını kaldıran anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi’nde reddettiler.
Bu düpedüz hukuk cinayeti olan kararın ardından başka hukuk cinayetleri devam etti. O günlerin mottosu “Artık açık darbe yapamayız. İşimizi hukukla halletmeliyiz”di. Nitekim, AK Parti hakkındaki kapatma davası 2008’in Mart aynın 14’ünde açıldı. Evet... Unutmayalım çok değil sadece 5 sene önce bu ülkede Yargıtay Başsavcısı bir askeri darbeden farkı olmayan böyle bir dava açmıştı ve Anayasa Mahkemesi de o ayın son günü davayı kabul ederek darbeye yeşil ışık yakmıştı.
AK Parti kapatılamadı ama “rejim”, laiklik adına bu partiye ceza kesme cesaretini gösterdi.
Yine de 2002-2008 arasındaki bütün darbe girişimi, siyasi cinayetler, provokasyonlar, mitingler ve hukuksal saldırılar Erdoğan tarafından büyük bir siyasi maharetle bertaraf edildi. Yani ortada daha Ergenekon Davası’nın “e”si bile yokken Ergenekoncular Erdoğan’a zaten yenilmişlerdi. Erdoğan’ın bu unsurlara karşı yargıyı kullanma ve hesaplaşma hakkı sonuna kadar vardı ama buna hiç ihtiyaç duymadı.
Yargı bu davalar için aslında 50 yıl geç kaldı
Ancak yargı (27 Mayıstan beri) 50 yıl geç kalsa da haklı olarak bu pervasız ve küstah derin devlet güruhunun yakasına yapıştı. Ülkenin gerçekten demokratikleşme yoluna girmesiyle birlikte nihayet hesap verme devri başladı... Art arda tutuklama ve dava dalgaları başladı. Toplum da dokunulmazlara dokunulduğunu görmenin mutluluğu içinde naifleşerek “Bu ülkede artık asker-yargı-medya darbeyi aklından bile geçirmez” temennisini mıırıldanıyordu. İnsanlar iyi niyetlerle mırıldanırken 2009 yılının Şubat ayında Genelkurmay karargahında “AK Parti’yi ve cemaati bitirme andıçı” yazılmıştı bile. Buraya dikkat!.. Andıç yazıldığı sırada dokuz büyük Ergenekon tutuklama dalgası yaşanmıştı.
Çok değil bundan sadece 4 yıl önceydi!
Muhtemelen TSK’da bazıları dalgaların kısa sürede tersine döneceğine kendilerini ve medyadaki ortaklarını inandırmışlardı. Yoksa, altına imza atmak şöyle dursun, apaçık suç olan bu belgeyi akıllarından bile geçirmezlerdi.
Peki, belge ele geçti de heves bitti mi?
Bitmedi... 2010 yılı 12 Eylül’ündeki büyük referanduma giden yolda sadece HSYK’da yaşanan Ergenekon direnişini hatırlatalım, yeter herhalde. Rejimin sembolleri Danıştay ve Yargıtay’ın 10 yılda aldığı kararları da ayrıca unutmayalım... Ne toplantılar ve açıklamalar yapıldığı, ne kararlar alındığı meraklıları için Ergenekon dosyalarında bulunuyor. Meraklıları için ama, örtbas meraklıları için değil!
Çok değil bunlar da sadece iki buçuk yıl önceydi.
Hala merakını yenmekte zorlananlar da Gezi olaylarının çeperine yapışan Ergenekon’a baksınlar.
Bu da çok değil iki buçuk ay önceydi...
Erdoğan yargıya sadece tazminat davaları için ihtiyaç duydu
Tablo ortada... Ergenekon davasıyla iktidarın siyasi muhaliflerini sindirme ve bastırma ilişkisi kurmak acınası bir söylemdir. Böyle bir ilişki kurmak Ergenekonculara değer atfetmek olur. Dahası birçoğu doğrudan suça bulaşmış ve bunu alışkanlık haline getirmiş asker-sivil kişilere her türlü suça kaşı “dokunulmazlık” vermek anlamı taşır. Daha fazla ısrar mesela, Danıştay cinayetini “siyaset” saymak anlamına gelir.
Legal siyasi rakipleri (CHP ve diğerleri) ve illegal siyasi rakipleri (Ergenekon, Balyoz vs.) AK Parti’yi yenmek için defalarca mahkeme ve yargıyı devreye soktular. Ama Erdoğan rakiplerini yenmek için hiçbir zaman mahkemeye ve yargıya ihtiyacı duymadı. 11 yıl içinde mahkemelere sadece tazminat davaları için gitti!
Şunu da ekleyelim de bu ülkenin demokratlarının boş yere morali bozulmasın.
Ergenekon ruhu yaşadıkça, “Ergenekon diye bir şey yok” diyenler olacaktır, buna takılmayalım. Yeter ki demokrasi ruhu diri kalsın.