Dün gece grup lideri olarak maça çıkıyorsan; nasıl değil ama, neden lider olduğunun ipuçlarını vermek zorundasın... Rastlantıyla geldiysen veremezsin, hak ederek gelmişsen; vermelisin... Başakşehir, liderliğinin herkese hak verdirecek izlerini maalesef sunamadı ama; durum 0-0’ken o kadar da silik, sönük ve çaresiz değildi.
Pozisyonlar buldu, pozisyonlar verdi. Hatta Visca, sağ kanattan Roma’nın canına okuyordu.
Ama ne yaparsan yap, uluslararası tanınırlığı ve tecrübesi tartışılmayacak bir rakip karşısında: becerebildiğin şeyler sınırlı kalır. Penaltıyla da olsa, başın öne eğilir.
Kararın tartışılacak bir yanı yok... Mehmet Topal, “Göğsüme çarptı” diye itiraz etse de, eli topun yönünü kesmişti ve değiştirmişti. Beyaz noktayı göstermek şart oldu!
***
Başakşehir, 1-0 geriye düşmenin ardından bir an sarsılsa da; bunun eziklik duygusuna dönüşmesine fırsat tanımadı. Gol yemeden önceki tavrını inatlla sürdürdü. Ama o da kar etmedi. Fark ikiye çıktı... Başakşehir, bu kez savunmanın arkasına adam kaçırmanın bedelini ödedi. Maç 2-0 olunca, üçüncü gol sanki kontenjandan geldi. Roma daha ilk yarıda işini bitirdi. Bizimki liderdi, heder oldu. Herkesten beter oldu.
***
Halbuki başlardaki kafa tutma anlarımızda; son pas, son orta ya da son vuruşlarda becerikli olabilseydik, yenilgiyi değilse de, belki fark yemeyi önlerdik. Hatasız olmamız gereken anlarda savruk kalıyoruz. Sakatlıklar nedeniyle, zorunlu oyuncu değişiklikleri de; mecburen sistemin aksamasına neden oldu. Mazeret üretmeye ve sahaya yabancı madde atmaya gerek yok. Pelegrini’nin kafasını yaran ayıbımız, başımızı büyük belaya sokacak. Adam gibi maç seyredin.