Gerçi bugün Türkiye’de sol bir iktidar herkese hayal gibi görünüyor ama dünyanın hemen her tarafında birkaç dönemde bir yönetim el değiştirir. Genel olarak sağ ve sol siyasetler arasında bir tahterevalli işler. Devlette yenilenme ve toplumsal temsil adına sağlıklı bir işleyiştir bu.
Komşumuz İran binlerce yıllık devlet tecrübesine sahip olmasına rağmen ne yazık ki anladığımız manada demokratik rejimle yönetilen bir ülke değil. Bir tür vesayet rejimi var orada. Geçenlerde de bahsetmiştim, devletin başında “Dinî Lider” var. Başkomutan o, devleti fiilen yöneten bütün kurum ve kurullarda görev yapan kişileri tek tek belirleyen o.
Milletvekili veya cumhurbaşkanı adayı olmak isteyenler bizzat Dinî Lider’in atadığı kişilerden oluşan bir konseyin onayını almak zorundalar. Söz konusu Anayasa Koruma Konseyi önceki gün cumhurbaşkanlığı adaylarıyla ilgili veto kararlarını açıkladı, biliyorsunuz. 686 cumhurbaşkanı aday adayı arasından 678 kişi bu görev için uygun bulunmadı!
Cumhurbaşkanlığı için uygun bulunmayan isimler arasında daha önce iki dönem cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ayetullah Rafsancani de vardı. Haddizatında İran’daki seçim sürecini takip edenler açısından en fazla ilgi uyandıran da Rafsancani’nin veto edilmesi oldu. Dinî Lider Hamaney’in ezeli rakibinin veto edilmesini beklemeyenler çoğunluktaydı. İki sebepten böyle bir beklenti oluşmuştu. Öncelikle Rafsancani seçim sürecinin daha en başlarında “Dini Lider’den onay almadan adaylığımı koymam” dedikten bir süre sonra adaylık başvurusu yaptığında, bu sırada Hamaney’in de ılımlı mesajları kamuoyuna yansıdığı için, istediği onayı aldığı düşünülmüştü.
Diğer sebep konjonktürle ilgiliydi ve fırtınalı bir denizde her bakımdan sıkıntılı bir dönem yaşayan İran’ın bugünkü şartlarda tecrübeli ve maharetli bir kaptanın yönetiminde sakin sulara ulaştırılması mümkün görünmekteydi. Bunun için de en uygun aday Rafsancani gibi görünüyordu. Her ne kadar bu isim birçokları için yolsuzlukları hatırlatıyor olsa da aynı zamanda ülkenin en sıkıntılı dönemlerinden birinde, Irak Savaşı’nın ardından ülkenin yeni baştan kalkınma hamlesindeki müthiş başarısıyla da hatırlanıyor.
Halen iktidarda bulunan Ahmedînejad’ın mensup olduğu hizbin Dinî Lider Hamaney ve çevresindekilerle kavgası malum. Şimdiki cumhurbaşkanının akıl hocası olarak görülen Meşai’nin adaylığı için onay çıkmasını bekleyen hemen hemen hiç kimse yoktu zaten. Diğer taraftan “liberal” veya “reformcu” diye adlandırılan kesimin liderleri 2009’dan bu yana ev hapsinde tutulmaktalar ve bu kesimin güçlü bir aday çıkarması mümkün olmadı.
Dolayısıyla Dinî Lider’e yakın kesimlerden bir adayın cumhurbaşkanı seçilmesi kolay. Ama seçilecek cumhurbaşkanının toplumsal temsil gücünün zayıf kalacağı, toplumdaki farklı eğilimlerin taleplerine kulak verebilecek bir yönetim oluşturmasının zor olacağı belli.
Oysa bugün İran’ın karşı karşıya olduğu sıkıntılar da belli olduğu için böylesi bir dönemde hem dirayetli ve tecrübeli hem de toplumun farklı kesimleriyle diyalog kurma becerisi olan bir hükümet başkanına ihtiyaç var.
Dolayısıyla bu şartlarda İran devlet aklının ince bir siyaset uygulayarak 78 yaşındaki Rafsancani önderliğinde bir tür “geçiş hükümeti” aracılığıyla içinde bulunduğu badireleri atlatma yoluna gidebileceği tahmini yapıldı dışarıdan bakanlarca.
Ancak Hamaney ve yandaşlarının göze alamayacakları bir riski vardı böyle bir tercihin: Belki Rafsancani yönetime geldiği takdirde devleti ve rejimi kurtarabilecek bir esneklik ve maharet gösterebilirdi ama bilahare devleti onun elinden tekrar geri almanın imkânı kalmazdı.
Benzetmek gibi olmasın, Mustafa Sarıgül’ün CHP için taşıdığı anlama benziyor Rafsancani’nin durumu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığı kabul edilse kazanması muhtemel ama kazandığı takdirde bilahare partiyi de ele geçirmesi muhakkak olduğundan parti yönetimi bu riski göze alamıyor.