Dünyanın bir liderlik sorunu var. Her yeni gelişme bu gerçeği biraz daha belirginleştiriyor. Özellikle Gazze'de yaşananlar. Malum İbn Haldun "insan, tabiatı gereği başkasının elinde olanı zorla alma eğilimine sahiptir" der ve "bu dürtünün saldırganlığa, zorbalığa dönüşmesini engellemek için insan aklı, devlet kurumunu icat etmiştir" anlamında bir değerlendirme yapar. İnsana ait bir meleke olması hasebiyle akıl, insan gibi duyguların etkisinde kalmakla maluldür. Yani, özellikle ilahî bir kaynaktan beslenmediği zaman, insanın doğal saldırganlığını engellemek şöyle dursun, günümüzde olduğu gibi, bu saldırganlığa (özgürlük, çağdaşlık, insan hakları, demokrasi, kalkınma... gibi) ideoloji görünümlü makul kılıflar uydurma işlevini de görür. Diğer bir ifadeyle akıl, tevhidden beslenmiyorsa, şeytani bir silaha dönüşür. Misal, bugünün batı aklı. Bu yüzden yüce Allah, aklı tevhid ilkesiyle beslemek, duyguların etkisine girmesini engellemek, dolayısıyla insan hayatında kontrol mekanizması işlevini görmesini sağlamak için peygamberler göndere gelmiştir. Her peygamber, insanın saldırganlığının, içinde bulunduğu zamana damga vurmuş yansımasına karşı mücadele vererek insanlığı esenliğe kavuşturmaya çalışmıştır. Fakat "Vakıa Suresinde" vurgulandığı gibi her dönemin zorbaları, kendi dönemlerinin en büyük günahını (Hıns-ı azimini) işlemekte ısrar etmişlerdir. Ölçü ve tartıda haksızlık etmekten, cinsel sapıklığı alenen sergilemekten, insanları haksız yere yurtlarından çıkarmaktan, yoksulları, güçsüzleri ambargolarla açlığa mahkum etmekten, erkekleri sonu gelmez iç ve dış savaşlarda kırıp geçirmekten, kadınları özgürlük adı altında hayadan yoksun bırakıp çırılçıplak soymaktan vazgeçmemişlerdir. Güçlü zorbalar, tanrılık iddiasındaki tiranlar, hırslarını tatmin etmelerine, tutkularına cevap veren en büyük günahı işlemelerine engel olan tevhidi ve temsilcilerini de ağır bir baskı altına almaya özellikle dikkat etmişlerdir.
Günümüzde egemen olan batı medeniyeti, insan hırsının gemi azıya almışlığının, sınır ve kural tanımazlığının, aklı ve tevhidi devre dışı bırakmışlığının en sofistike, en kurumsal ve en güçlü örneğidir. Şarktan garba istediği gibi at koşturuyor. İnsan aklını, tevhid dinini baskı altına alarak talan medeniyetini sorunsuzca sürdürüyor. Bu yüzden dünya, makul bir liderlikten yoksundur. İnsanlık çaresiz. Mazlumların feryatları, insanın sahip olduğu akıl gibi mekanizmalar hırsla uyuşturuldukları için makes bulamıyor. Tevhid mensupları desen, korkunç baskılar altında nefes almaya bile mecalleri kalmamış. Hatta çoğu tevhid görünümlü yapılar birbirlerini boğazlamakla meşguller. Onlar da bir bakıma tiranların değirmenine su taşımaktadırlar.
Kur'an-ı Kerim, insan aklının devre dışı kaldığı, peygamberlerin mücadelelerinin tiranları dizginlemeye yetmediği, hatta Nuh peygamber örneğinde olduğu gibi "rabbim, ben yenildim, yardım et" dedikleri durumlarda yüce Allah'ın müdahale ettiğini bize gösteriyor. Buna göre aklın isteneni yapamadığı, tevhid mücadelesinin zalimleri dizginlemeye yetmediği ve tiranların tanrılıklarını ilan etmekten çekinmedikleri son aşamada ilahî kudret devreye girer ve düzmece tanrıların bozduğu dengeyi yeniden kurar.
Geçenlerde bir video izledim. Muhabir, Gazzeli bir çocuğa "Trump, Gazzelileri yurtlarından çıkarıp Mısır'a ve Ürdün'e yerleştireceğini söylüyor, buna ne dersin?" diye soruyordu. Çocuk olanca safiyetiyle, Gazze'nin tevhidi mücadele ile keskinleşmiş ferasetiyle, tevhidi direnişin şirkten azade kıldığı fıtratıyla şu cevabı veriyordu: "Firavun'da "ben sizin en yüce tanrınızım" demişti. Sonunda yüzme bilmediği anlaşıldı."