Bu yazıya başladığım sıra Quaresma’nın durumu hala netleşmiş değildi. İş nereye varırsa varsın, benim Q7 konusundaki tutumum belli. Geldiği günden bu yana kimbilir kaç Q7 savunusu yazdım. Yine de bu ülkede bir kez yazmakla olmuyor işler, bazı şeyleri sık sık anımsatmak gerekiyor:
Önce Schuster ve Guti’yle başlayalım. Guti’nin ayrılışı sonrasında “Aslında Schuster’in gittiği gün göndermiştik biz Guti’yi” diye yazmış ve eklemiştim: “Umarım Guti oyun sisteminin tek kurbanı olarak kalır Beşiktaş’ta.”
Umudum boşa çıktı elbet. Ne yazık ki Schuster sonrası taktik tercihler Q7 ve Simao’yu da verimsizleştirdi, bir “yıldız öğütme makinesi” yarattı. Geçen sezon “Q7 nasıl verimli olur?” diye sorup şunları söylemiştim özetle:
“Takımın boyunu 70 mt yaparsanız, skor avantajı yakalayınca topun arkasına geçip ‘takım savunması’ yapıyorum zannıyla durmadan geriye yaslanırsanız, kale çizgisi önünde 30 mt’ye sıkışırsanız, Q7 verimli olmaz. Simao da.
Eğer katenaçyo oynayacaksanız, bu adlar takımda gereksiz. Yok, ofansif modern futbolsa tercihiniz, şu ilkeleri uygulayacaksınız: Kalabalık orta saha, yüksek pas trafiği, oyuncuların birbirine yakın olup yardımlaşması, rakibe boş alan bırakmamak, hücumda çoğalmak. Gece Q7 ile Simao’nun rüyalarına girecek bir tablo.” Rüya yerine, karabasan sunduk geçen sezon Q7’ye. Önce “pas köprüsü” Guti’yi biçtik, sonra Q7 ile Simao’yu sahada yalnızlığa mahkum ettik.
Gelelim işin bir diğer yönüne. Bakın, geçen yılın Kasım ayında ne yazmışım: “Bir de ‘Q7 bize uymaz’ ekolü var. Evet, ‘Halkın Takımı’dır Beşiktaş. Semt takımıdır. Evet, Beşiktaş taraftarı muhaliftir, isyankardır, aykırıdır. Ama yıllardır pompalanan ‘İki Büyük’ arayışına tepkilidir bir de. O yüzden Maradona’nın Napoli’ye gelişi gibidir Q7’nin Beşiktaş’a gelişi. Endüstriyel futbolun taraftara kazığı değildir Q7. Hep söylüyorum: Endüstriyel futbolun önce parlatıp sonra öğütmeye başladığı bir yetenek, aradığı sevgiyi tribünlerde kurulan ‘Son Barikat’ta bulmuştur. Sevgi, muhabbet karşılıklıdır.
Q7’nin gözlerinde o muhabbeti görmediği gün zaten tavrını koyar Beşiktaş taraftarı. Kampanyaya, zihin bulandırmaya ihtiyacı yok. Yorumcular eliyle ipinin çekilmesine karnı tok. Ha, olup bitende, tüm bu ‘yapay sorun’da Q7’yi ‘sezon sonu gönderme’ hesabı varsa, o hesabı yapanlar iki kere düşünse yeridir.” Bu hoyratlık için “Olsun canım, Q7 gider, Nani gelir” diyerek dalga geçmiştim o vakit.
Aylar geçmiş, senaryo aynı. Haydi, eski yönetimin tutarsızlıkları ortada, onu anladık. Ama yeni yönetimin Q7 için baştan beri sergilediği tutumu anlamak mümkün mü? “Feda”ya profesyonel futbolla bağdaşmayan bir safdillik içinde bakmayacaklarına göre, pederşahi bir burun sürtme stratejisi miydi bu? Kimin aklıydı? Cesur bir hücum futbolu oynatacağına inandığım, ama işe “Q7 sistemime uymaz” garabetiyle başlamak zorunda kalan Samet Aybaba’ya ne anlattılarsa, onu bilmek istiyorum.