7 Haziran seçimlerinin sonuçları, Türkiye’ye iç dengelerini yeniden kurma imkanını vermedi. Gerekçeleri ne olursa olsun, bu belirsizliği ortaya çıkaran ana unsur, HDP’nin barajı geçmesi; başka bir boyutuyla ifade edersek, o güne kadar merkezdeki siyasi partiye oy veren Kürtlerin önemli ölçüde tercihlerini değiştirmesi oldu.
Kimsenin kendisini kandırmasının ne kendisine, ne de ülkeye yararı var. Dindar ve muhafazakar diye tanımlanan Kürtlerin hatırı sayılır bir kesimi, HDP’ye yöneldi. HDP’nin arkasına terör örgütünü alması, bunun ülkenin belli bölgelerinde seçmen üzerinde yarattığı baskı elbette önemli. Ancak sadece İstanbul sonuçlarına bakmak bile meselenin bundan ibaret olmadığını göstermek için yeterli.
Özellikle bir sermaye ve medya grubunun, Kıta Avrupasının merkezi ülkesiyle işbirliği yaparak CHP’den HDP’ye ödünç oy aktarmasının da bu sonuçlarda rolü oldu. Ancak tekrar ifade edelim. HDP’nin aldığı sonuçlar bundan fazlasıydı.
Elbette hiç kimse terörle birlikte yaşamak istemiyor. Elbette geçici bile olsa yaşanan barış dönemi herkese büyük umutların kapısını aralamıştı. Ama şimdi büyük bir belirsizlik ve karamsarlık hali var.
Görmek istemesek bile, bu tercih değişikliğinde son yıllarda giderek yükselen Kürt milliyetçiliğinin, dalga dalga büyüyüp dindar kesimler üzerinde de etkili olmasının rolü var. Belki itirazlar gelecek; ama şurası çok açık. Muhtemelen aynı evde yaşayan insanlar arasında oy tercihleri, ifade edilmeyen ciddi bir çatışma noktasına geldi bu seçimlerde. Muhtemelen kırk yaş ve üzeri kuşakta AK Parti tercihi yüksek orandayken, genç kuşaklarda Kürt milliyetçiliği rüzgarı etkili oldu.
Tercihi ne olursa olsun, Kürtlerin önemli bir bölümünün kardeşlikten bahsedilmesinden rahatsız olduğu bir dönemdeyiz. İşte asıl can yakıcı olan bu. Çünkü kim ne kadar yok sayarsa saysın, hala hiçbir bağ ve tanım kardeşlikten daha güçlü değil. Yüzyıl önce bu coğrafyanın başına örülen ulus devlet tezgahının başımıza neler açtığını belki de yeterince ifade edemediğimiz için Kürtler, ayrı olmanın, sözümona bağımsız olmanın büyük bir değer olduğuna inanıyor. Hepsi olmasa bile bir kesimi, artık kardeşlik bağının kendileri için yetersiz olduğunu ifade etmekten çekinmiyor.
Kürtlere böyle bir hal ve gidişin sadece onlara değil, bu topraklarda yaşayan herkese zulüm olacağını anlatmak için geç mi kaldık? Kimbilir, belki öyle. Ama sadece kendilerini zulme uğramış göstererek, sadece kendilerini mağdur sayarak anlattıkları öykü, en azından eksik. Çünkü daha düne kadar bu ülkede insanlar inandıkları değerler üzerinden zulümlerin en büyüğünü görüyordu ve zalimler hiç kimseyi Kürt ya da Türk diye ayırmıyordu.
Öte yandan sadece Türkiye’de değil, Suriye’de ya da Irak’ta Kürtlere sahip çıktığını söyleyenlerin de onların kara kaşına gözüne hayran olmadığını da hepimiz biliyoruz. Şu halde sormanın tam vaktidir. Kardeşlik, başkalarının projelerine hizmet etmekten daha mı değersizdir? Kardeşilik, ne dilinizi, ne dininizi, ne de değerlerinizi önemsemeyen bir cinayet şebekesine destek olmaktan daha mı değersizdir?
Bilelim ki o kirli hesapların gölgesinde ne Türklerin, ne de Kürtlerin değeri var. Kaderimizi onlara emanet edecek kadar mı koptuk birbirimizden? Kim bu topraklarda devletin, iktidarın, bir örgütün ya da herhangi bir gücün zulmüne ortak olmuşsa elbette ona yazıklar olsun. Eğer hangi gerekçeyle olursa olsun aramıza fitne girmişse ve bunu konuşamayacak hale gelmişsek hepimize yazıklar olsun.
Mümin, put kırandır. Putların arkasındaki düzene isyan edendir. Gün el ele verip aramıza giren putları kırma günüdür. Adı ne olursa olsun, bizi birbirimizden ayıran herşeye isyan vaktidir.