Rusya-Türkiye ilişkisi Rusya-Batı ilişkisinden farklı değil; ikisi de ‘siyasi’ ve ‘ekonomik’ olarak iki ayrı kulvarda farklı şekilde ilerliyor.
Siyasi tablo:
SSCB döneminde Rusya Doğu Bloku’nun lideri, Türkiye de Batı Bloku’nun önemli bir parçasıydı. Çünkü Türkiye, “Doğu Bloku’nun hem batı, hem kuzey, hem de doğudan komşusu olan tek NATO üyesi”ydi; ayrıca, SSCB’nin siyasal alanda yatırım yaptığı Irak, Suriye ve Kıbrıs Rum Yönetimi de güney komşularıydı.
Bugünkü Rusya da kendini SSCB’nin miraçsısı olarak görüyor ve ABD merkezli ve ‘tek kutuplu’ Batı egemenliğine karşı ‘denge’ arıyor.
ABD’nin AB desteğiyle Afganistan ve Irak başta olmak üzere birçok ülkede yaptığı ‘küresel kovboy’ operasyonlarının dünyayı ‘hukuksuz’ bir sürece soktuğunu söylüyor ve ‘denge’ öneriyor.
Elbette dengeden kastı ‘filler’le ilgili; ‘çimenler’ konusunda kaygılı olduğunu gösteren bir veri yok. Ancak ‘dengesizlik’ konusunda haksız olduğu söylenemez.
Bu denge arayışının satranç tahtasındaki görünüm ise özetle şöyle:
- Rusya eski SSCB coğrafyasını ve siyasal yatırımları olan ülkeleri siyasal güç alanına entegre etmek istiyor.
- Ancak eski Doğu Bloku ülkelerinin çoğu AB’ye katıldı, Irak’ta işgalle birlikte ABD yanlısı bir yönetim oluştu.
- Elde kalan Suriye’yi de kaptırmak istemiyor. Bu nedenle Esad yönetimine yönelik bir müdahaleyi BMGK’da engelledi. Böylece Batı’ya ilk golünü attı.
- İkinci golün pası da buradan geldi. Rusya, Suriye’de ABD ve AB’nin politika üretemediğini ve karar alamadığını gördü. Bunu da -yine AB’nin ağır davranması nedeniyle- henüz AB ile bağları güçlenmemiş olan Ukrayna’da değerlendirdi; Kırım’ı ilhak etti, Doğu Ukrayna’da Rus yanlısı ayrılıkçı yönetim kurdu.
Sonuç; Putin Rusyası, ‘Batı’ ile denge arayışında siyasal alanda ‘çatışma’ yöntemini benimsedi ve Kırım ve Doğu Ukrayna’yı -en azından şimdilik- kazandı.
Ekonomik yönden ise tablo şöyle:
- AB’nin doğalgazı ağırlıkla, Ukrayna üzerinden Rusya’dan geliyor ve bu bir ‘zorunlu işbirliği’ kanalı oluşturuyor.
- Rusya, Orta Asya Gümrük Birliği ile Çin’i Belarus üzerinden AB’ye bağlayan bir ekonomik alan oluşturdu ve Batı’ya yeni ticari işbirliği kapısı açtı.
- Bir başka zorunlu işbirliği alanı da ‘sermaye’. Zira Rus oligarklarının sermayesi Avrupa ve ABD’deki finans merkezlerinden dolaşıma giriyor. Ne Rusya bu parayı ülkesine çekmek niyetinde, ne de Batı bu sermayeden vazgeçebilir durumda.
- Sonuç; Rusya siyasi alanda ‘çatışma’yı tercih etse de, ekonomik alanda ‘işbirliği’ yollarını açık tutmaya özen gösteriyor. Çünkü, Batı’dan ekonomik olarak koparak yeniden ‘demir perde’ arkasına çekilmek istemiyor.
Batı da, siyasi çatışmaya girmek yerine, ekonomik işbirliklerini zorlayarak Rusya’yı ‘yola getirmeye’ çalışıyor. Petrol ve doğalgaza dayalı ekonomisini zedeleyecek şekilde petrol fiyatlarını ve buna dayalı olarak kredi notunu düşürüyor. (Bu iki yöntem de henüz sonuç vermedi, ancak uygulama sürüyor.)
Rusya-Türkiye ilişkilerinde de durum farklı değil.
- Türkiye Suriye, Ukrayna-Kırım ve Kıbrıs konusunda Rusya ile aynı tarafta değil.
- Ancak bu siyasi ayrılığın yanında, ekonomik olarak Rusya ile işbirliği alanları hayli fazla.
- Türkiye de AB gibi Rusya’nın en iyi doğalgaz müşterilerinden biri.
- Nükleer santral ihalelerinden birini Rusya’ya vererek, yeni bir işbirliği adımı attı.
- Türkiye için de Rusya hem enerji kaynağı, hem de ihracat pazarı olarak dev bir potansiyele sahip.
Sonuç: Türkiye, ekonomik bağları güçlendirerek, Rusya’nın siyasi olarak da işbirliği yapmasına zemin oluşturmaya çalışıyor.
Rusya ve Türkiye, çatışma alanları ile işbirliği alanlarını ayrı ayrı yürütmeyi başardı. Ancak bu ne Batı, ne de Türkiye açısından sürdürülebilir değil.
Bugüne kadar çatışma alanlarının işbirliği alanlarını bozmaması sağlandı, ancak işbirliklerinin çatışma alanlarında düzeltici etkisi olmadı.
Belki ilk ‘siyasi uzlaşma’ adımı Suriye konusunda ortaya çıkabilir.
Değerli Ardan Zentürk önceki gün yazdı; “Esad’sız ama katliamcılardan arındırılmış Baas’lı bir demokratik Suriye”nin kapısı açılabilir.
Zira petrol fiyatlarının düşürülmesiyle giderek zora düşen Rusya ve İran ekonomisi, ayrıca İran’ın Batı ile nükleer görüşmelerinde ‘uzatmaların’ oynanıyor olması, bu iki ülke için Esad’ı taşınabilir olmaktan çıkarıyor.