Önümüz ardımız çatışma ve savaş alanı; ama neyse ki hala tüm diyalog kapıları kapanmış değil. Bir dizi oyuncu önce çatışıyor, sonra çatışmaların seyri üzerinden diplomatik pazarlık yapıyorlar.
Yapılan görüşmelerin ilki Ukrayna ile ilgiliydi. Ukrayna hükümeti Rusya yanlısı muhaliflere karşı ateşkes ilan etmiş, muhalifler de bu çağırıya benzer bir karşılık vermişlerdi. İki gün önce Rusya devlet başkanı ateşkesin devam etmesi için uluslararası görüşmeler yapmaya başladı. Görüşmeler konusunda Avrupa devletlerini ve İsrail’i tercih eden Putin, Ukrayna sorunun barışçı çözümü için uluslararası girişimin kapısını aralamış oldu.
Putin’in Ukrayna diyalog sürecini sahiplenmesi doğal; zira konunun doğrudan sorumlusu Rusya. Ancak bu girişim olarak NATO-Rusya ilişkilerindeki gerilimin düşürülme çabası olarak okunabilir. Putin, NATO’nun Avrupalı müttefiklerini ve Obama’nın arasının pek iyi olmadığı İsrail’i arayarak esasında ABD’nin de geri adım atmasını sağlamaya çalışıyor. Tabi bir miktar tehdit de içeriyor bu girişim. Putin, ABD tansiyonu düşürmezse NATO’nun Avrupalı ortakları ile İsrail’deki yönetimi kendi yanına çekme imasında bulunuyor..
Filistin girişimi
Putin, Ukrayna’nın daha fazla bölünmesine karşı çıkarken, bölünmüş bir başka coğrafyada, Filistin’de, barış görüşmelerinin yeniden başlamasını da öneriyor. İlk bakışta, Rusya’nın ikinci bir diyalog çağırısı yaptığı söylenebilir. Hatta bu girişim taktirle bile karşılanabilir.
Ancak dikkat çekilmesi gereken bir konu var, o da Filistin-İsrail barış görüşmelerinin kaptanının ABD olduğu. Her ne kadar ABD-İsrail ilişkileri zaman zaman gerilse, Hamas yüzünden anlaşmazlıklar yaşansa bile, her iki devlet de öncelikle Abbas’ın muhatap alınması konusunda hem fikirler. Şimdi Putin de Abbas’ı muhatap alıyor ve barış sürecine dahil olmayı talep ediyor.
Aslında belki en doğrusu da bu. Bugüne kadar Rusya ile ABD birlikte ve aynı yönde bir irade gösterebilselerdi, muhtemelen sorunlar daha büyümeden çoktan çözüme ulaşılabilirdi. Ancak Rusya’nın İsrail hükümeti ile olan diyalogunun ABD tarafından nasıl karşılandığı önemli. ABD, Rusya’yı kendi ukdesinde olan her konuya musallat olan bir oyuncu olarak görürse, bu girişim de yeni bir tırmanma emaresi sayılabilir. Tersi bir algılama söz konusu olursa, o zaman Ukrayna’dan Kıbrıs’a, Irak’tan Malezya’ya kadar bir çok sorunu bu iki oyuncunun ağırlık koyarak çözmeye uğraşacakları öngörülebilir.
Sıra Irak’ta
Rusya ve ABD’nin çatışmalı sorunlarda ortak davranıp davranmayacaklarını, Irak sorunu karşısında alacakları tutum dışa vuracak gibi. Bu dışa vurumun IŞİD ya da benzer örgütlere karşı ortak mücadele biçiminde olacağını beklemek için biraz beklemek gerekebilir; öncelik Maliki ve Barzani’de.
Maliki, ABD’den gelen ve Mısır ile Libya örneklerine benzeyen hükümet kurma önerisini ret etti. Bu gelişme ile eş zamanlı olarak Barzani dünya kamuoyuna beklentilerini açıkladı. Barzani kısaca ve çok açık biçimde Irak’ta bütünlüğü sağlamaya yönelik her girişim için çok geç kalındığını söyledi. Bağdat’ta kim olursa olsun, artık bölünmenin kaçınılmazlığı dile getirildi ve Kürdistan’ın bağımsız devlet olmak için diplomatik girişimler başlattığını ima etti.
Barzani’nin bu süreçte öncelikle ABD’yi yanına almayı istediğini, İsrail ile yakınlaştığını, İran’a mesafeli durduğunu söylemeye gerek yok. Ancak aynı Barzani’nin bir gözüyle de Rusya’ya bakmaması mümkün değil.
Putin, Barzani’nin beklentilerine , olumlu ya da olumsuz, ABD ile uyumlu bir karşılık veriyorsa, ABD ve Rusya’nın aralarındaki rekabeti yeniden denetlenebilir rekabete çekmek istedikleri söylenebilir. Tersi bir durum ise, çatışmaların giderek yaygınlaşacağını ve Uzakdoğu’ya doğru uzanacağını düşündürür.