Rusya, Kırım’da 19’uncu yüzyıl refleksi verdi, dünya, Amerika’dan 20’nci yüzyıl refleksi bekliyor, oysa, 21’inci yüzyılda yaşıyoruz.
Kırım üzerinde şekillenen kriz bulutlarını, yakın tarihin paradigmalarını birbirine karıştırarak çözemeyiz. Önümüzdeki tablo şu: Bünyesinde Birinci Dünya Savaşı’nın izlerini taşıyan yeni tür bir Soğuk Savaş ile karşı karşıyayız. Karşımızda, Çarlık Rusyası’nın 19’uncu yüzyıl günlerine özenen aşırı milliyetçi bir lider var ve bizler, bu çağın insanları, son iki yüzyılın alışkanlıklarından kurtulup, önce o lideri hizaya getirecek, bir daha da kimsenin bu tür bir işe kalkışmasına izin vermeyecek küresel kararlılık göstermek zorundayız.
İş zor, zaman alacak, bazen tercih edilen yollar zafiyet olarak görülecek ama, bu sorunu, 21’inci yüzyılın esas hedefleri doğrultusunda çözemezsek, bütün bir yüzyılı kaybetmek, gelecek kuşakları da riske atmak gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Slav milliyetçiliğinin izleri
Putin’in, Kremlin Sarayı’nın, Çarlar’ın zafer konuşmalarını yapmasıyla ünlü Georgiyevski Salonu’nda yaptığı konuşmada dikkat çeken iki nokta var: 1- Sovyetler dağılırken Rus halkı en çok bölünen halk oldu, o zaman bunu sineye çekti, artık kaldıramayız, 2- Kosova’nın bağımsızlığını ve kendi kaderini tayin hakkını destekleyen batı, Kırım konusunda iki yüzlü davranıyor. Bu iki açıklama, bir dönem proleter ideolojinin hakim olduğu Kremlin’in, Rus/Slav milliyetçiliğinin kontrolüne girdiğini gösteriyor. “Kardeş ulus” Sırbistan’dan alınan Kosova’ya karşı Kırım benim mantığı, Ukrayna gibi hatırı sayılır Rus nüfus barındıran Kazakistan, Özbekistan, Moldova, Letonya, Estonya ve Litvanya’ya da gözdağı...
Etnik temizliğe sahip çıkmak
Stalin, 1944 yılında Nazi işbirlikçisi oldukları yalanıyla yüzbinlerce Tatar’ı topraklarından söküp Sibirya’ya gönderdi, yerlerine Ruslar’ı getirdi. Putin bugün Stalin’in gerçekleştirdiği etnik temizliğin referandum sonucuna sahip çıkıyor, yani, bir etnik temizliğin adımlarını izliyor. Şaşırmıyoruz, Çeçenistan, Bosna-Hersek, Kosova ve bugün Suriye üzerinden en çok Müslüman’ı öldürmüş bir liderle karşı karşıyayız. Artık, daha fazlasını öldürmeyeceğinin de bir garantisi yok. Çünkü o, bir etnik temizliğin günümüze sarkan referandum sonucunu önemsiyor, Ukrayna halkının siyasi iradesini ise terörizm olarak değerlendiriyor.
İlkeler ve halklar önemlidir
Putin’in tahmini, belli ki, kısa süreli bir Soğuk Savaş öyküsü yaşandıktan sonra her şeyin bir oldu-bittiye geleceğidir. Oysa dünya bu krizi, uzun soluklu, ilkeler ve halkların ortak talepleri üzerine dayalı bir yöntemle, 21’inci yüzyılın önünü açacak şekilde çözmeyi deneyecektir.
Çeçenistan’ı ezmiş, Gürcistan’ı çiğnemiş, Ukrayna’yı parçalamış bir lider, tepkinin askeri zeminli olmasını belki çok arzu edebilir, ama, onu, dünyada, ilkeler zemininde yalnız bırakmak en doğru yöntem olacaktır. Ruslar, Putin liderliğinin kendilerini dünyanın en dışlanmış ulusu yaptığını kısa zamanda göreceklerdir.
Çıkarına geldiğinde imzaladığı anlaşmaları yırtıp atan, kendinden güçsüz uluslara karşı askeri gücünü pervasızlıkla kullanan ve sürekli geçmiş çağların kavramlarıyla hareket eden bir ulus olmanın bedeli mutlaka yaşanacaktır.
Bu nedenle, 21’inci yüzyıl dünyası, Putin’e siyasi yalnızlık, ekonomik zayıflık ve kendi halkına günü geldiğinde hesap verme kaderini hediye etmek zorunda. Dünyanın en çok dolar milyarderine sahip ülkesinin günlük ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan milyonlarca vatandaşına Putin hakkında nihai kararı verme şansını yaratmamız gerekiyor.
Putin halkına, böyle bir kadere razı olup olmadıklarını sormadı, bugün Kremlin Sarayı’nda duyduğu o alkışların yarın sokakta doğacak öfke tarafından bastırıldığını da yaşamak durumunda.
Türkiye yeni güçtür
Putin’e teşekkür borçluyuz. Ülkemizi, tahmin etmediğimiz bir öneme ve güce kavuşturduğu için. 1- Saldırgan politikası, NATO’nun Soğuk Savaş sonrası gevşemiş ortak güvenlik anlayışını canlandırdı, 2- Soğuk Savaş bittiğinde Türkiye’nin jeo-stratejik öneminin kalmadığını söyleyen aklı evvelleri haksız çıkardı, 3- Avrupa ekonomisinin enerji ihtiyacı için Kazak, Türkmen, Azeri, Kuzey Irak, hatta İran ve Doğu Akdeniz doğalgaz depolarının hayati önemini gösterdi.
Bu denklemde Türkiye, asıl şimdi Avrupa’nın gerçek enerji koridoru, güvenliğinin de -tekrar- stratejik ortağı oldu.
Putin, doğalgazı ve nükleer füzelerine güvenerek dünya sistemini dağıtmaya kalktı, aslında dünyanın kendine gelmesine, derlenip-toparlanmasına yardımcı oldu.
Tahmininde yanıldı...
Yakında görecek, yaşayacak...