Eşlerden birinde psikiyatrik tanı olsa bile, evlilik sorunlarının bu eşe bağlı olduğu anlamı çıkmaz. Yani ilişkide haklı olup olmama, psikiyatrik tanı üzerinden meşrulaştırılamaz. Temel ilke “Eş hasta değil, ilişki hasta” şeklindedir.
Yine de, eşlerde tanı alan bir psikiyatrik rahatsızlığın olması evlilik ilişkisini etkiler. İyi evliliğe sahip eşler, bu rahatsızlığı dikkate alıp birbirlerini desteklerken, ilişkilerinde sorun yaşayan eşler, bu rahatsızlık belirtileri üzerinden kavga ve mücadele içinde olabilirler.
Eş ilişkisini etkileme potansiyeline sahip bazı psikiyatrik tanılar şöyle sıralanabilir: Obsesif kompulsif bozukluk, depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, dissosiyatif kimlik bozukluğu, bipolar bozukluk, uyku bozuklukları, alkol ve kumar bağımlılığı gibi. Bu tür durumlarda psikiyatrik tedavi almanın eş ilişkisini olumlu etkileyeceğini hatırlatmak isterim.
Eşini temizlenecek bir eşya gibi görenler
Obsesyon kişinin zihnine istemsiz gelen rahatsız edici düşüncelerdir. Kompulsiyon ise, bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak için yapılan tekrarlayıcı davranışlardır. Örneğin, mikrop kapmakla ilgili tekrarlayıcı düşünceler obsesyon, bu endişeden kurtulmak için tekrar tekrar el yıkamak ise kompulsiyondur.
Eşlerden birinde aşırı temizlik kompulsiyonları varsa, bu hal evlilik ilişkisini olumsuz etkileyebilir. Obsesif eş, diğer eşi temizlik ritüellerine uyum sağlaması için zorlayabilir. Örneğin eve girişte, kapı önünde kıyafetlerini değiştirme baskısı yapabilir. Diğer eş ise bu durumdan rahatsız olabilir. Veya aşırı düzen peşinde olan bir eş, diğer eşi de kendine benzer bir düzen anlayışına zorlayabilir. Temizlikle uğraşan eş, kendini o kadar temizliğe kaptırabilir ki, eşi ilgi odağı olmaktan çıkar, mikroplarla mücadeleyi odağına alıp, eşi ihmal edebilir.
İki eşin temel etkileşimini bu rahatsızlığın doğası belirler duruma geldiğinde, eş ilişkisinin niteliği bozulur. Bu durumda mutlaka bir tedavi arayışına girilmelidir.
Depresyonda olan eş evlilik ilişkisini olumsuz etkiler
Depresyon; ruh halindeki uzun süreli çökkünlük, daha önce zevk aldığı şeylerden zevk alamama, daha önce ilgi duyduğu şeylere ilgi duymama, enerjisiz hissetme, uyku ve iştahın bozulması, cinsel ilgisizlik, kendine yönelik negatif bakış ve ölüp kurtulma isteği gibi belirtilerin en az 15 gün tüm gün sürme halidir.
Bu depresyon hali evlilik ile ilişkili sorunların bir sonucu olarak ortaya çıkabileceği gibi, evlilik ilişkisinden bağımsız stres kaynakları ile ilgili olabilir. Veya direk biyolojik yönü baskın, kendiliğinden oluşan bir depresyon da olabilir.
Depresyona girmiş bir eş, evliliğine de negatif bakma eğilimine girer. Düşük enerjiden dolayı evle ilişkili sorumluluklarını yerine getiremez olur. Çalışma gücü bulamadığı için işini bırakıp aile geçimini zora sokabilir. Cinsel ilgisizlikten dolayı cinsel yaşam bozulur. Aktivitelere ilgi azalmasından dolayı evde kalma eğilimine girer. Çökkün ruh halini eşine ve çocuklarına yansıtabilir.
Eş ilişkisini önemli derecede bozma potansiyeline sahip depresyonu tedavi etmek gerekir. Depresyon tedavi edilebilirse, depresyona bağlı oluşan eş ilişkisi sorunları da düzelebilir.
Eşinden çok endişelere yoğunlaşanlar
Yaygın anksiyete bozukluğu, kişinin sürekli kötü bir şey olacakmış gibi endişe içinde olması halidir. Kişi sürekli olarak kendisine, eşine, ailesine, sevdiklerine kötü bir şey olacak senaryolarıyla boğuşup durur. Beden sürekli aşırı bir stres etkisi altındadır.
Anksiyeteli eşler o kadar endişe içinde olabilirler ki, bugünü bırakıp hep gelecekle uğraşırlar. Rahatlayıp gevşeyemedikleri için eşle olumlu yaşantılar yaşamakta zorlanırlar. Endişelerinden dolayı eşlerinden sürekli haberdar olmak isteyebilirler. En ufak bir gecikme veya habersizlikte felaket duyguları yaşayıp bunu eşlerine aktarırlar. Sonuçta eşlerde kendileri gibi bunalmış hissedebilirler.
Eş ilişkisini etkileyebilecek psikiyatrik tanılar üzerine yazmaya devam edeceğim.