HDP binalarına yönelik bombalı eylemler kesinlikle profesyonelce icra edilmiş bir provokasyondur ve arkasındaki odak acilen ortaya çıkarılmalıdır.
“Ülkücüler” adına bazı şehirlerde HDP’ye yönelik protestolar olsa bile, bu bombaların onlarla ilişkisi olduğunu da sanmıyorum.
Bu bombalamalar, HDP’in tabanını ateşler. Kimlik siyasetine odun taşır. Kobani’de olduğu gibi ara noktada bulunan Kürt seçmende aidiyet bilinci oluşturmaya yarar. İddia edildiği gibi tabanda herhangi bir korkuya, paniğe yol açması asla söz konusu olmaz. Üstelik “mağduriyet” imajı üretir. Hele, suçlamalar iktidara yöneltilebilir ve halkın kanaati etkilenebilirse, HDP oylarına artı etki sağlar.
Bunun HDP’ye taşıyacağı artılara rağmen, bu işin arkasında HDP bağlantılı provokasyon olduğu inancında
değilim.
Provokasyonun Ak Parti’ye ve Hükümete mal edilmesi ancak cinnetle tanımlanabilir. Hükümetten provokatörleri bir an önce bulmasını isteyebilirsiniz ama bu olayı HDP’yi yıpratmak için Hükümetin düzenleyebileceğini düşünürseniz, sizin ancak gerçek failleri gizlemek için seferber olduğunuz kanaatine yol açarsınız.
Evet, Ak Parti için HDP’nin barajı aşması ya da aşmaması önemli. Ama böyle bir bomba olayının içinden oy çıkarmak, cinnete eşdeğer bir yaklaşım olur ki, bunu Ak Parti’ye nispet etmek akla ziyan olur.
Diğer konu, son bir hafta içinde Ak Parti’nin seçimi kazanma ihtimalinin piyasalarca satın alındığı kanaati nerede ise ortak bir kabul haline geldi. Dolar düşüyor, borsa yükseliyor, ekonomi çevreleri bunu “Tek başına Ak Parti iktidarı satın alındı” diye okuyor. Çünkü başka tek başına iktidar alternatifi yok ve koalisyon ihtimalleri de “siyasi çıkmaz”ı işaretliyor. Anketlerdeki sonuçların da o istikamette olduğu biliniyor. Bu durumda Ak Parti’nin, gözleri yeniden HDP’ye, üstelik “mağduriyet” şablonuna oturacak şekilde çekmesinin akılla izah edilir bir yanı olabilir mi?
Bu meselede hedef saptırmanın gerçek provokatörlere başka eylemleri fütursuzca icra etme yolunu açacağını da akılda tutmak lazım.
Bu olayın tahlilinde şu değerlendirme bence ayrıca ve önemle, belki provokasyonun arkasındaki odakları işaretleyecek anahtar olarak not edilmelidir:
- 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye biçilen rol, bazı odaklar açısından HDP’nin Meclis’te temsilinden öte bir roldür. Hele “Kürt oylarının temsili” hadisesini çok çok aşan bir misyon oluşmuştur HDP için.
- Denebilir ki, HDP’nin barajı aşıp Meclis’e girmesini, belki HDP’lilerden daha çok isteyen odaklar vardır.
- O odakların ana motivasyonunu, Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın önünün kesilmesi şehveti oluşturduğu da bilinmeyen bir şey değildir.
- Bu şehvetle siyaset yapanlar içinde, HDP ile ideolojik paralellik konumunda olanlar bulunduğu gibi, hiçbir ideolojik paralelliği olmayan, hatta çözüm Süreci’nin en sıcak günlerinde bu sürecin Doğu-Güneydoğu’da terör örgütüne derinleşme imkanı hazırlandığı propagandasını yürüten, hatta “Oslo Süreci”nden yola çıkarak MİT Başkanı’na can düşmanı olan odaklar da vardır.
- Erdoğan ve Ak Parti’nin yolunu kesme şehvetinin, sadece ülke içi odakları değil, Amerika’da, Avrupa’da, Ortadoğu’da bazı uluslararası odakları da etkilediği biliniyor.
Şimdi soru şu:
Bu yerel ve uluslararası odakların böyle bir bomba provokasyonu yapabilme gücü var mı?
Bu sorunun uluslararası odaklar için cevabının çok net bir “Kesinlikle evet” olduğu açık.
Ya içerdeki durum?
Ben şu anda devlet içindeki kadro hareketlenmelerine baktığımda, normal hiyerarşik yapı içinde kontrol edilemeyen ve özellikle istihbarat, emniyet gibi kritik alanlarda bulunan, en son “İntihar eylemi” diye nitelenebilecek hamleler sergileyen, 7 Haziran seçimlerini ölüm-kalım olayı gibi algılayan, tabana “30 Mart’ta, 10 Ağustos’ta olmadı, bu defa mutlaka olacak” umutları pompalayan ve soruşturmaya maruz kalan her elemanı “tehditler savuran” bir odak... Bu odağın bu psikoloji ile yapabileceği şeyler gerçekten endişe verici.
Son söz: Herkesi seçimi ölüm-kalım mücadelesi olarak görmekten sakınmaya çağırıyorum.