Propaganda dönemi diye tanımlanır ya yasalarda içinde bulunduğumuz dönem, bu eskimiş bir tanımlama. Propaganda tek taraflıdır. Biri söyler karşısındaki ya da karşısındakiler dinler.
Oysa içinde bulunduğumuz çağ iletişim çağı. İletişimde karşılıklı diyalog vardır, oy isteyen fikrini söyler, seçmenin beklentisini dinler, sorusunu cevaplar. Yakın bir geçmişten örnekle açıklayayım...
ABD Başkanı Obama ilk seçildiği dönemde twitter’la dikkat çekmişti. Rakibi Mc Cain aptal değil, onun da twitter hesabı vardı elbette.
Ama arada ciddi bir fark vardı, Obama ekibi gelen mesajları yanıtladı, iletişim kurdu, Mc Cain sadece programını açıkladı propaganda yaptı.
***
Cuma öğleden sonra Cevahir Alışveriş Merkezi önünde, sağında, solunda hemen her partinin anons aracı vardı.
Hepsi sesi sonuna kadar açmış, motor çalışır halde bekliyorlardı. İçlerinde adaylar değil sadece şoförlerin olduğu minibüslerin yarattığı ses karmaşası nedeniyle otobüs durağında ne telefonla konuşmak mümkün oldu ne de yanındakinin söylediğini bir kere de anlamak.
Anons araçlarıyla ilgili olarak ara sokakta uyuyan bebek ya da hastadan tutun da okulda ders yapan çocuklara kadar bir sürü sıkıntı sıralamak mümkün, zaman zaman bunları yapanlar da var.
Biz amaca bakalım, anons araçları sadece propaganda yapıyor ama günümüz seçmeni artık iletişim istiyor.
Bu araçların varlığına dair yapılmış tek bir sokak röportajı gördünüz mü? Mesela araçlara bakarak hangi partiye oy vereceğini belirleyen bir seçmen var mı acaba?
***
Politize halimizin konuşmayı engellediği bir başka durum... İstanbul 3 seçim bölgesine ayrılmış durumda. Yüzlerce kilometrekarelik bir alandan ve milyonlarca nüfustan söz ediyoruz.
Acaba doğru mu bu ayrım yoksa İstanbul’da bölge sayısı artmalı mı? Hiç konuşmadık bunu ama konuşmak lazım mı, seçimi daha adil bir hale getirir mi böyle bir bölünme üzerinde düşünmek lazım.
***
Seçim ortamında liderler ve söylediklerine bakılması elbette normal.
Ama daha sağlıklı bir seçim ve propaganda süreci olabilir mi diye de konuşmak lazım. Oralara gelemedik, daha bir süre de gelemeyiz ama bu yazı da kuyuya atılan taş olsun...