TÜRKİYE ATEŞ ÇEMBERİNDE, ERKEN SEÇİM DOĞRU KARAR
Türkiye erken seçime giderken Levant denilen Doğu Akdeniz’de sular sessizce ve derinden ısınıyor. Bölgedeki doğalgaz yatakları Rum Kesimi ve Yunanistan’ın eliyle ve hukuksuz şekilde çalınmak isteniyor. Türkiye ise 7/24 havada ve denizde teyakkuzda. Peki, ne oluyor? Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi, İİBF Dekanı Prof. Dr. Nurşin A. Güney ile konuştuk: Bir an evvel Türkiye’nin seçim atmosferinden, meşguliyetten çıkması gerek. Çevremiz hakikaten ateş çemberi. Cumhurbaşkanlığı sistemine neden geçtik? Daha istikrarlı ve güvenli yönetim için. Batılı devletlerin Levant’te, Suriye ya da Irak’ta varlıklarını meşrulaştırma nedeni bölgedeki istikrarsızlık değil mi? Gerekçeleri zaman zaman farklı olsa da. Bir an önce istikrarımızı pekiştirmeliyiz”.
GÜNEY: Türkiye’nin bir an evvel seçim atmosferinden, meşguliyetten çıkması gerek. Burnumuzun dibinde 33 ayrı donanma var. Çevremiz hakikaten ateş çemberi ve ABD ile Avrupa destekli Rumlar, Doğu Akdeniz doğalgazına el koymak niyetinde.
Rum Yönetimi Kıbrıs adasının doğusunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin açıklarında doğalgaz aramaya kalkıştı. Türkiye alanı tatbikat alanı ilan edince girişim engellendi ama neticede Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor. Ne oluyor?
Doğu Akdeniz’deki “sondaj krizi” sadece Kıbrıs’taki Rumlarla Türkleri ve onların hamisi gibi görünen Yunanistan ve Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Uluslararası dev enerji şirketlerini de ilgilendiriyor. Ki bunun önünü hukuksuz biçimde Güney Kıbrıs ile Yunanistan açtı. Tek taraflı olarak “münhasır ekonomik bölge” oluşturup anlaşmalar yaptı. Türkiye de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının gereği olarak bunları reddetti.
TÜRKİYE GÜÇLENDİ, SONDAJ KRİZİ BAŞLADI
Kriz boyutuna gelmeden müdahale şansı olmadı mı?
Türkiye’nin itirazları gündeme geldi ama sıcak bir hal alması Türkiye’nin Suriye’de başarı kazanmasıyla aslında. Cerablus Harekâtı, arkasından Fırat Kalkanı ve en son da Zeytin Dalı. Türkiye Suriye ile meşgulken eşzamanlı olarak hem Ege’de hem Akdeniz’de suni krizler yaratıldı. Türkiye’nin dikkatini dağıtma ve yorma girişimiydi bunlar. Tabii ki tesadüf değildi.
RUMLARIN ARDINDA MÜTTEFİKLERİMİZ VAR
Kimin aklıydı peki?
Yunanistan ya da Güney Kıbrıs’ın kafasından çıktığını sanmıyorum. Gerisinde yine büyük güçlerin olduğu muhakkak... Kimler? Müttefiklerimiz tabii ki. Buraya yönelik ilerideki tasarrufları için Türkiye’nin güneyinde terör kuşağını bir şekilde oluşturmak ve Akdeniz’e çıkarmak istiyorlar. Bir taşla birkaç kuş istiyorlar. Hem Türkiye’yi durdurmak, hem İran’ı kuşatmak, hem Rusya’yı bertaraf etmek ve mümkünse tabii ABD’nin ve İngiltere ile Fransa başta olmak üzere NATO’daki müttefiklerimizin alandaki hâkimiyetlerini pekiştirmek, yeni ittifaklar oluşturmak. Bunun içinde Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Kıbrıs, Mısır hatta Yunanistan var. Amaç, bölgeye yönelik planları uygularken bunları kullanmak.
TRUMP’IN YOK OBAMA’DAN BİR FARKI
Trump’ın stratejisi Obama’nınkinden ne kadar farklı?
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir uluslararası ilişkiler uzmanı var, Stephen Walt. Foreign Affairs’de çıkan yazısında Trump’ın Ortadoğu politikasının Obama döneminden çok farklı olmadığını söylüyor. “Obama geriden müdahale için vekil kullanıyordu, Trump da hem PYD gibi devlet dışı aktörleri SDG adı altında meşrulaştırıp sahada kullanıyor, hem de aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi devletlerle yeni bir ittifak kuşağı oluşturarak bunları sahada kullanıyor, kendisi yine geride kalıyor” diyor. Hatta Trump bir de “parasını da siz verin” diyor. Böyle bir stratejisi var aslında ABD’nin. Pentagon sahadaki varlığını sürdürüyor. ABD’nin ulusal güvenlik planları aniden değişen şeyler de değil. İsimler değişiyor, retorik değişiyor, vekiller değişebiliyor ama 90’lardan beri Ortadoğu planları yürüyor. Bunlara Proxy diyoruz. Kullanıyor sonra atıyor. Başkalarını devreye sokuyor. Kendisi geride.
Batılı güçlerin hem Doğu Akdeniz’de hem Türkiye’nin güneyinde vekiller kullanarak toplaşmasının nedeni nedir? Tam da burada ne var?
ABD’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki öncelikli politikası, yeraltında ve yerüstündeki doğal kaynakların, hidrokarbon kaynaklarının sahipleri üzerindeki etkiyi kuvvetlendirmek ve bunların belirli noktalara naklini sağlayacak geçiş yolları üzerindeki hâkimiyetini kurmak. Bu ABD’nin değişmeyen stratejisidir. Soğuk savaş döneminde de böyleydi. Gerçi o zaman dünya iki kutupluydu. Ve elbette bunu yaparken de en önemli önceliği İsrail’in güvenliğini sağlamak. Bu dün de icra ediliyordu, bugün de, hele Trump yönetimiyle önemi daha da arttı. Bunun için de öyle şeyler yapılıyor ki. Oluşturulmaya çalışılan Arap ordusu, yeni ittifak kuşakları vesaire. Bütün bunlar ve Suudi Arabistan’ın ılımlı İslam hatta reformist olarak anılarak bir şekilde İslam dünyasında liderlik konumuna getirilmesi, aslında İsrail’in güvenliğini sağlamak rahatlatmak adına.
OBAMA KIBRIS’I DOĞALGAZA BAĞLADI
Bölgedeki doğalgaz ne kadar zamandır biliniyor?
2000’lerde ortaya çıktı. İlginç olan Obama yönetimi doğalgaz rezervleri meselesini masaya getirerek Kıbrıs sorununu çözeceğini düşündü. Biraz da taraflara empoze etti, kolaylaştırıcı olacağını düşündü. Ama konunun uzmanlarından Brenda Shefer İstanbul konferansında demişti ki; petrol boru hatları, doğalgaz ya da petrol rezervleri meselesi itilaf olduğunda siyasi irade yoksa işe yaramaz”. Nitekim Kıbrıs sorunu çözülmediği için bu da tersine döndü, Kıbrıs sorunu çözümsüzlüğüne katkı yapacak bir sorun haline geldi sondaj kriziyle.
BÜTÜN HİKÂYE; DOĞALGAZ İÇİN
Suriye’deki savaşın asıl hikâyesi enerjiyle mi ilgili?
Temel olarak öyle… Bir makale “Libya petrol savaşı” diyordu, sahip olduğu petrol kaynakları nedeniyle, “Suriye doğalgaz savaşı”. Tek neden değildir ama payı yüksektir. Doğalgaz, petrol nakil yollarının nereden nasıl geçeceği önemlidir. Suriye’nin bu konuda özel bir konumu var, Akdeniz’e açılan kapı çünkü. Hem Körfezden gelecek doğalgaz için -Katar ve Türkiye’nin desteklediği hattı bu- hem İran’ın Körfezden Akdeniz’e, oradan Avrupa’ya göndermeyi düşündüğü hat. Suriye savaşından önce iki hat birbiriyle yarışıyordu, atıl kaldı.
Biliyoruz ki Güney Pars bölgesinde, Körfezde İran ile Katar büyük bir anlaşma yaptı. Katar muazzam bir doğalgaz zenginliği üzerinde oturuyor. İran da öyle ama İran’ın yaptırımlar ve iktisadi imkânsızlıklar nedeniyle bunları çıkarma sorunu var. Hatta bazı petrol kuyularının kuruduğunu bile biliyoruz. Teknoloji transfer edemiyor, para nakli yapamıyor. İşin uzmanları İran ile Katar arasındaki anlaşma sonucunda ortaya çıkacak doğal gaz rezervleri bölgesel ve küresel piyasaları muazzam şekilde ters düz edecek diyor. Katar’a bu nedenle baskı oldu.
ŞU AN BÖLGEDE 33 DEVLETİN DONANMASI VAR!
“BM’nin 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesine göre kıyılardan itibaren 200 mil kadar kıta sahanlığına uyarak münhasır ekonomik bölge alanları oluşturmanız gerekiyor. Oysa Güney Kıbrıs kendi kendine ilan ettiği alanlarla ve burada sondaj yapma hakkı verdiği enerji şirketleriyle krize neden oldu. KKTC ile GKRY’nin çakıştığı yerler var. İtalyan şirketinin sondaj gemisi 3. parsele geldiğinde orada Türk donanmasını buldu haliyle. Şu an Doğu Akdeniz’de 33 ayrı ülkenin askeri donanması ve gemisi var. Türkiye de kriz ortamında haklarının yenmemesi için hukuk kaynaklı tepkiyle Akdeniz Kalkanı operasyonunu 7/24 sürdürüyor. Havada ya da denizde haklarımıza yönelik olası tecavüz ve saldırıları engellemek üzere teyakkuz halinde, hem Türkiye’nin hem KKTC’nin Akdeniz’deki haklarını savunmak için”.
DEĞİŞMEYEN AMAÇ: İSRAİL’İN RAHATI VE GÜVENLİĞİ
Yani aslında “Batı cephesinde değişen bir şey yok” öyle mi?
Değişmeyen şey, dünya petrol piyasası. Bir tane var. ABD düne kadar petrol ihraç eden bir ülkeydi ama kaya gazı ve kaya petrolü devrimiyle artık kendisi ithal edecek halde. Ama küresel petrol piyasasındaki oynamalar sadece Ortadoğu’daki üreten ülkeleri değil piyasa bir olduğu için ABD’yi de etkileyebilecek konumda. Dolayısıyla petrol piyasasını ekleyebilecek olası krizleri kendi lehine, başkalarının da aleyhine yönlendirmek gibi pek çok stratejiyi devreye sokabiliyor.
Bugün Ortadoğu’da yaşananlar, Katar krizi bile bununla irtibatlandırılabilir. Ya da mesela İran’a yapılan kuşatma. Nükleer meselesi üzerinden Netanyahu’nun çok da gerçekçi olmayan, abartılı açıklamaları. Bunlar aslında hem İran’ın Akdeniz’e çıkışını engellemek, hem de petrol ve doğal gaz kaynaklarını sahaya çıkarmasını engellemek ve sıkıştırmak; boğmak. İsrail’in dolaylı olarak muhatap olduğu Hizbullah gibi İran uzantılarını bir şekilde etkisiz kılmak. İran’ın Suriye’deki askeri varlıklarını yok etmek -ki yaşanan füze saldırıları bununla ilgiliydi- artı Suriye’den Lübnan’a yapılan silah akışını durdurmak.
RUSYA UYANDI
Yani her şey birbiriyle irtibatlı ve hepsinin bir şekilde geldiği yer İsrail’in güvenliği meselesi. Tüm yaşadıklarımız bununla irtibatlı. Yanı sıra doğalgaz, petrol kaynakları üzerinde hâkimiyet kurmak ve vanaları elde tutmak için ABD çok hassas- kendisi bağımlı olmasa da- Rusya’yı bile bu resimden alıkoymak istedi o yüzden. Rusya da bunu anladığı için gelip 2015’te Suriye’ye yerleşti.
ABD KATAR’I YANINDA İSTİYOR
“Katar ile İran anlaştılar. Sonuçta iktisadi mesele… Ama bundan ABD ve Körfezdeki rakipleri hiç memnun olmadı. Bu, bölge piyasasını etkileyebilecek bir şey. O yüzen BAE, S. Arabistan öncülüğünde Katar’a abluka yapıldığı söyleniyor. Ben de inanıyorum. Bu mesele bile İran’ın neden kuşatıldığını, yaptırımlardan sonra canlanacak olan ekonominin neden düzelmediğini anlatıyor. ABD kurulacak Arap gücünün içinde Katar’ın da olmasını, Körfezle ilişkilerinin düzelmesini istemesinin nedeni bu ayrışmadan ve gidişattan memnun olmaması.”
MISIR ZAYIF, TAZYİK GÜÇLÜ
“Geçmişte Mısır İsrail’e enerji tedarik eden ülke konumundaydı. Resim tersine döndü. Zaars Bölgesinde Mısır karasularında muazzam bir doğalgaz yatağı bulundu. İşletilmesi, yeryüzüne çıkartılması para isteyen işler. Bu bağlamda Mısır Batı’ya bağımlı. İsrail ise 2010’da bulduğu doğalgazın bir kısmını Avrupa’ya nakletmek istiyor. Geçiş yollarından biri de Mısır. Mısır’daki sıvılaştırılmış gazın kotarıldığı tesis için de para lazım. Bu bağlamda geçiş hattında GKRY ve Yunanistan’ın rolü olduğunu unutmamak lazım.”