STANFORD Üniversitesi’nde mikro cerrahi fellowluğu yaptığım dönemde üniversitenin Nobel kazanmış bilim adamları listesine gıpta ve hafif de kıskançlık ile bakardım. Nerdeyse imkânsız olduğunu düşünerek, bir gün Nobel listesinde ülkemden bir bilim adamının isminin olmasını hayal ederdim.
Bu seneki Nobel ödülleri açıklandığında büyük bir mutluluk yaşadım, Nobel kimya ödülünü bir Türk, Prof. Dr Aziz Sancar kazanmıştı. Ama toplumumuz da her türlü başarıya bir kulp takılma âdeti olduğu için, küçümsemeler derhal başladı. Netice de ödül Amerika’da kazanılmıştı, Türkiye ile alakası neydi? Dünyanın dört bir yerinden gelen binlerce bilim insanının rekabet içinde olduğu laboratuvarlara belli bir bilimsel alt yapı ve kişisel özellikler olmadan adım atılamayacağını bilmeyen, kazanılan başarının büyüklüğü hayal bile edemeyen, insanlar ahkâm kesmeye başladı. Ardından tam bir utanç örneği olarak, Nobel ödülü almış, bu toprakların gururu olmuş kişinin etnik kökeni tartışılmaya başlandı. Sanki Kürt olmuş, Türk olmuş fark edermiş gibi.
En sonunda da Aziz Sancar’ın başarısını ülkesine, cumhuriyetine ve cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e atıf etmesiyle kıyamet koptu. Hayatı boyunca çeneden başka hiçbir işe yaramamış, üretmemiş, sadece üreteni eleştirmeyi kendine hak ve ayrıcalık gören sözde entelektüeller, bırakınız kişiliğini, bilim adamlığını bile sorgulama cüretini gösterdi. Oryantalist bu kafaya göre eğer bu ülkede bir noktaya geldiyseniz, doktor, avukat, yazar, profesör olduysanız, ilk iş, size kısıtlı şartlarıyla bu imkânları sağlayan ülkenizi ve devletinizi yerden yere vurmaktır. Hele bir de Nobel ödülü gibi bir mertebe, bırakınız bugünü, Ermeni soykırımı falan diyerek, 100 sene öncesinden başlayarak, sizi adam etmiş ülkenize saldırmayı gerektirir.
Fakat Prof. Dr. Aziz Sancar bunu yapmadı, Mardin’in Savur ilçesinden okuma yazma bilmeyen bir anne babanın sekiz çocuğundan biri olarak doğan Prof. Sancar, bu ülkenin ilkokuldan tıp fakültesine kadar kendisine sunduğu fırsatlara nankörlük etmedi, bu cumhuriyetin kısıtlı imkânlarına rağmen sunduğu hizmeti görmezden gelmedi. Ne kadar üstün zekâlı olursanız olun, bu şartlardan çıkıp Amerika da tıp fakültesinde okunabileceğini mi zannediyorsunuz? On binlerce dolarlık okul paralarının ödenebileceğini mi zannediyorsunuz, 25 yaşına kadar yeterli donanımı almadan, bilimsel düşünme yetisi kazanılmadan, Amerika da bilim adamı olunabileceğini mi zannediyorsunuz?
Bu başarı elbette üstün zekâsıyla Prof. Dr. Aziz Sancar’ındır. Ama ilkokuldan, liseye ve üniversiteye kadar tüm hocalarının ve bu imkânları sağlayan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de büyük başarısıdır. Tıpta ağabeylik diye bir kavram vardır, bu kavram üste saygıyı, kıdemi gösterir. Bunun ışığında; Aziz Ağabey; bu ülkenin yetiştirdiği tıbbiyeli bir kardeşin olarak hem bilimsel başarın, hem de sonrasında ki duruşun için teşekkür ediyorum.
Kahramanımızsın!..