Dün (Pazartesi) yazımı Acemoğlu’nun şu sözleriyle bitirmiş idim: “Türkiye’nin muazzam bir büyüme potansiyeli olduğunu, bu potansiyelin bir bölümünün işini yapan yargı kurumlarına, beşeri sermayeye yatırım yapılmasına, üretkenlik konusundaki iyileştirmelere, inovasyona ve benzeri hususlara dayanan ekonomik kurumlar olmadan ortaya çıkabildiğini ve hatta çıktığını ifade etmiştir.
Acemoğlu, bu sebeple halihazırda sürekli üretkenlikten kaynaklı büyüme, yatırım ve teknolojik ilerlemeler yerine inşaat sektörü ve hükümet ihaleleri (kamu harcamaları E.K.) yoluyla gerçekleşen bir ekonomik büyümeye şahit olunduğunu belirtmektedir.”
Bugün kaldığım yerden, yine Acemoğlu’nun özetinin virgülüne dokunmadan, devam ediyorum:
“Acemoğlu bu tarz bir büyümenin sorununun (her ne kadar böyle bir büyüme bir süre daha devam edebilecek olsa ve Türkiye örneğinde zaten yol yapılması, hastane yapılması gibi altyapısal gelişmelere çok ihtiyaç vardıysa da) sürdürülebilir ekonomik büyümeye dönüşmeyeceği, sürdürülebilir ekonomik büyüme için kapsayıcı ekonomik kurumlara ihtiyaç duyulduğunu, ki bu kurumların ancak gerçekten demokratik olan ve toplumdaki güç sahiplerini -politikacıları ve nüfuz sahibi şirketleri- denetim altında tutabilen güçlü bir sivil topluma sahip bir toplumda en iyi şekilde gelişebileceğini söylemiştir.
Acemoğlu ekonomik büyüme odağının hiçbir şekilde kaybedilmemesi gerektiğine dair inancının son derece sağlam olduğunu, Türkiye’nin kendini daha modern ve zengin bir topluma ancak sürekli ve hızlı ekonomik büyüme yolu ile dönüştürebileceğini, ancak ekonomik büyümenin yalnızca siyasi nüfuza sahip kişilere değil toplumun geniş bir kesitine yararlı olması gerektiğinin de kabul edilmesi gerektiğini, temeli kapsayıcı ekonomik kurumlara dayanan bir ekonomik büyümenin bunu gerçekleştirmesinin çok daha muhtemel olduğunu ifade etmiş, böyle bir büyümenin daha sürdürülebilir olmasının beklendiğini söylemiştir.
Daron Acemoğlu, hakların, özgürlüklerin alanı bilinçli bir hukuk politikasıyla genişletilip yayıldığında bu ekonomik büyümeyi ve toplumsal refahı nasıl arttırır sorusuna, bunun daha fazla insanın ekonomik olanaklara sahip olması ile gerçekleşeceğini, bireylerin özgürlüklerini tanımayan bir toplumun, tüm bireylerine eşit olanaklar sağlamayan bir toplum olduğunu, bunun da o toplumun yarışta bir kolu ve bir bacağı arkasına bağlı bir şekilde koşması olacağı cevabını vermiştir.
Acemoğlu: “Bireysel özgürlüklerdeki yetersizlikler sebebiyle nüfusun azınlığı becerilerini geliştirip potansiyeline ulaşırken çağımızın büyük mucitleri ve işadamları geriye kalan çoğunluk içindeyse, ne yapacağız?”
Acemoğlu, halkın siyasi ve medeni haklarını tanıyan bir siyasi sistem tarafından desteklenen ve fırsat eşitliğine dayanan bir ekonomik büyümenin aynı zamanda kaynakların daha hakkaniyetli dağılımını ortaya çıkaracağını ifade etmiştir.
Aynı toplantıda konuşan Avukat Gönenç Gürkaynak da şu çok önemli saptamaları yapmıştır:
“Türkiye’nin muazzam büyüme potansiyelini gerçek hacmiyle ve sürdürülebilir biçimde kullanabilmesi için bireysel özgürlük odaklı hukuk düzenine ihtiyacı vardır.”
Gürnaynak: Bütün hakların temelinde ifade özgürlüğü vardır. Elinden bir hak alındığında yahut bir hakkı edinmek istediğinde bunu ifade edemeyen, ifade etme girişimi sebebiyle baskılanabilin herhangi bir toplumda bireysel özgürlükleri korumaya imkan yoktur......
Hakkında hukuk politikası tartışması yapmaya değecek ve hukuk ile iktisat arasında ilişki beklenecek herhangi bir hukuk düzeni için ilk şart ifade özgürlüğüdür.........
Özgürlükler çok ve çeşitli olsa da her özgürlüğün ana çekirdeğindeki kullanılabilme ve korunabilme ihtiyacı yönünden ortak zorunlu payda ifade özgürlüğü olduğu için, büyüme, kalkınma ve refah yolculuğunu tüm potansiyelinin gereğiyle yürütecek bir halkın ilk hareket noktası ifade özgürlüğü olmak zorundadır.”
***
Temennim Türkiye’nin bu çok önemli tartışmalardan yararlanabilmesidir (E.K.).