Geçtiğimiz hafta ABD Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) milyonlarca Amerikan vatandaşının telefon ve e-mail kayıtlarını izlediği önce İngiliz Guardian gazetesinde ardından Washington Post’da yayınlanan bir haberle ortaya çıkmıştı. Habere göre, Gizli İstihbarat İzleme Mahkemesi kararıyla Telekom şirketi Verizon’dan tüm abonelerine ilişkin bilgiler istenmiş, onlar da vermişti.
Devletin gizli gizli vatandaşlarını izlemesi anlamına gelen bu haber, doğal olarak sadece ABD değil, birçok yerde bomba etkisi yaptı. Bunun üzerine haberin doğruluğunu ispat etme gereği duyan Guardian, haberin kaynağını açıkladı. Haber, Booz Allen Hamilton adlı savunma sanayi firmasında çalışan eski bir CIA görevlisi Edward Snowden tarafından sızdırılmıştı.
Snowden, bu bilgiyi sızdırdıktan sonra Hong Kong’a kaçmış ve sızdırma gerekçesi de ‘böyle işlerin yapıldığı ülkede yaşamak istemediği’ şeklinde olmuştu.
ABD’yi insan hakları konusunda eleştiren bu kişinin kalkıp Çin’e gitmesi oldukça manidar tabi. Hong Kong, Çin’e yumuşak giriş yapılan bir yer, ama nihayetinde Çin’e ait ve Çin’de insan hak ve özgürlükleri ile özel yaşamın dokunulmazlığı konusunda dünya birincisi değil.
Deşifre
Mesele derinleştikçe adı geçen iki gazete araştırmalarına devam etmiş olacak ki, ABD istihbarat kuruluşlarının Prizma adlı bir program sayesinde sadece Verizon’un değil dokuz internet şirketinin tüm verilerine ulaştıkları ortaya çıktı. Prizma programı, internet üzerinden yapılan tüm görüşmelere ve bu görüşmelerin yapıldığı yerlere ve kişilere ulaşılmasını sağlıyor. Yani bu yolla tüm dünya izlenmiş oluyor.
Haberleri veren Gardian gazetesi, ‘ABD’de şüpheli olduklarına dair hiçbir veri bulunmadan insanların izlenmesi, ilk kez Obama yönetiminde oldu’ yorumu yapmıştı. Kısacası gazete, Obama yönetiminin, yani demokratların hiç de demokrat olmadıklarını, hatta cumhuriyetçilerden beter işler yaptıklarını ima etmişti.
CIA şefi uygulamayı savunmuş, bu yolla bir dizi teröristin tespit edildiği, çok sayıda olayın önceden engellendiğini ve Snowden’in de vatan haini olduğunu ilan etmişti. Yani vatandaşların güvenliği esas ise özgürlükler teferruattır demeye getirmişti. Ancak bu arada sadece ABD’nin insanları izlediği ortaya çıkmamış, aynı zamanda bu ülkede Gizli İstihbarat İzleme Mahkemesi diye bir kurum olduğu, onun gizli kararlar alabildiği ve Prizma gibi özel bir programın da geliştirilmiş olduğu ortaya çıkmıştı.
Sabotaj
Bu tür kurum ve programlar ortaya çıkınca, yeniden kullanılmaları zor olur; dolayısıyla ortada bir sabotaj olduğu açık. Ancak esas sabotajın Obama’ya yapıldığı söylenmeli.
Haberi veren gazetelere bakılırsa, İngiltere ve ABD’deki ‘yeni-muhafazakarların’ ittifak içinde çalıştıkları söylenebilir. Demokrat Obama döneminde ülkenin güvenlik zafiyetine sürüklendiği, eski gücünü kaybettiği yolunda iddialarla zaten epeydir baskı yapıyorlardı. Birleşik Krallık da başta Suriye olmak üzere Obama’nın müdahale etmeyip kenarda durmasına ve hatta Türkiye’yi de müdahale etmeye ikna edememesine sinirlenip duruyordu. Obama ise bu çabalara karşı, ‘yumuşak ve demokrat’ ABD olmaya devam edeceklerini duyuruyordu.
Bu olay Obama’nın savunduğu politikayı yerle bir etmeye yönelik bir sabotaj oldu, zira bundan sonra yargı yoluna başvurulmaz, insanlar görevlerinden alınmaz ise Obama’nın özgürlüklerden söz etmesi kolay olmaz. Ne yazık ki başkan bu tür mekanizmalardan haberi olmadığını da itiraf edemez, ki muhtemelen bilmiyordur. Zira zaten tam da kendisine yönelik bir faaliyet olarak tasarlanmış. Bilmediğini söylemek, güvenlik kurumlarına hakim olmadığı anlamını getirir; bildiğini söylemek de kendisini en anti-demokratik başkan durumuna taşır.
Sertlik yanlıları böyle çalışıyor ve anlaşılan Çin’le bile ittifak kurmaktan çekinmeden çok sayıda başka oyuncuyla işbirliği kuruyorlar. Bu kesimin Türkiye’yi de boş bırakmadığı tahmin edilebilir.