Samet Aybaba’nın Beşiktaş’a “pozitif futbol” oynatmaya çalıştığına inanıyorum. Bunu ilk günden dile getirmiş ve tam da bu yüzden Q7 konusundaki tavrına anlam verememiş, farklı telkinlerin etkili olduğu sonucuna varmıştım. Q7 işi bugün de muamma ve ben yeri geldikçe yönetimin tutumunu eleştirmeyi sürdüreceğim. Dönelim Aybaba’ya: Bülent Uygun’un “katenaçyo”ya mahkum ettiği Buca’yı pozitif futbol oynayan bir takıma dönüştürmüştü en son. Buca küme düştü, ama futbolu aklımda kaldı.
“Tedbirli futbol” yandaşı Hector Cuper’in yönettiği Ordu karşısında Beşiktaş’ın ancak 9 gol girişimi üretmiş olmasını bu yüzden önemsemiyorum. Kalesinde ise sadece 6 gol girişimi gördü Kartal, işte bunu önemsiyorum, iyiye işaret. Bir süredir “modern futbolu maçın tamamına yaymak” diyor, Beşiktaş’ın maç içindeki duraklama dönemlerini ve geriden oyun kurmakta zorlanmasını eleştiriyorum.
Ordu maçının oynandığı 1 Aralık’ta iki maç daha izledim. Keşke Aybaba, sözünü ettiğim eksiklikler açısından o iki maçı takıma izletse. İlki Arsenal-Swansea. Pozitif futbol üstadı Wenger karşısında geriden nasıl oyun kurulur, top nasıl tutulur, işte onun dersini verdi Michael Laudrup. Maçı 2-0 almayı da bildi. Mütevazı kadrosuyla Swansea maç içinde tam da Beşiktaş’ın ihtiyaç duyduğu soğukkanlılığı sergiledi. Darısı Kartal’ın başına.
Gelelim diğer maça: Barcelona-Athletic Bilbao. Loco (yani “Çılgın”) Bielsa kötü bir yenilgi aldı. “Çılgın” bir hücum futbolu yandaşıysanız, bazen böyle bedeller ödersiniz. Türkiye’de görevden alınma nedeni. Ya Barça’nın yediği gole ne demeli? Schuster’in yerden yere vurulduğu yerleşim düzeninin sonucu.
Yine görevden alınma nedeni. “Hah, konuyu Schuster’e bağladı” demeyin. Skor bağımlısı futbol ulemamız sırf onu mu yedi? Rijkaard, del Bosque, Aragones, Gerets, Zico, say dur.
Pozitif futbol risk gerektirir. “Modern futbolu maçın tamamına yayma” ısrarım da bundan, sonuçta takım bir “oyun anlayışı” kazanır çünkü. Aybaba’nın bu yolda ilerlemesi dileğiyle. Üstelik “tedbirli” anlayışın Türk futbolunu nereye getirdiği de ortadayken!