28 Şubat’ın yargılama sürecinin başlamasıyla birlikte inanılmaz bir kafa karışıklığı ve absürd bir tartışma yaşanıyor. İnsanların haysiyetleri ve onurlarıyla oynayan, insafsız uygulamalar yapan 28 Şubat’ın aktörleri ve onlara lojistik destek sağlayanlar“biz masumuz” diyebilmek için akla ziyan şaklabanlıklar yapıyorlar.
28 Şubat’ın en sıcak günlerinde, kudretli paşalara ayakçılık yapmaktan dolayı bir kez olsun utanç duyarak, özür dileme erdemini gösteremeyenlerin, şimdi çıkıp dönemin siyasi iktidarı için “kararların altında onların da imzası vardı” gibi postmodern yalanlara sığınmaları, kelimenin tam anlamıyla bir utanmazlıktır.
Bir dönem ki, tanklarla sokaklarda darbe görüntüleri sergileniyor, “gerekirse silah kullanırız” manşetleri attırılarak, bir bakıma siyasi iktidarın kafasına silah dayanıyor ve siz şimdi çıkıp, ellerinizdeki darbe pisliğini herkese bulaştırmaya çalışıyorsunuz.
Madem özür dilemeyi beceremiyorsunuz, bari susun...
Darbenin oluşumu ve sonrasındaki kıyım süreçlerinde, ayakçılık işlerini yürütmek üzere memur edilen bazı silahsız elamanlar, şimdi yargıya “sipariş” vermeye çalışıyorlar.
Yargılama şunları kapsasın, bunları kapsamasın ya da şuraya kadar uzansın şeklinde ısmarlama gündemlerle, toplumu salak yerine koymaya çalışıyorlar.
***
28 Şubat yargılamasının kime ve nereye kadar uzayacağını tayin etmek bizim işimiz değil. Kapsamını tamamen hukukun belirleyeceği bir durum.
Ama bizim bildiğimiz bir şey var ki, bu 28 Şubat kıyımına kimler fiilen ortak olmuşsa, halkın oylarını gasp etme ihalesini kimler almış ve uygulamışsa, yargı önünde mutlaka hesap vermelidir.
Türkiye, topyekun bir arınma ve normalleşme sürecini yaşıyor. Eğer darbecilerle organik bağ içinde olan 28 Şubat’ın “itibarlı” gazetecileri, askerin yazılı talimatlarına uyarak karar veren yargıçları ve fiilen darbeye ortak olan isimler yargı önünde hesap vermezse, demokratik hukuk devletine olan güven zedelenir.
Hele şu “rövanşizm” kelimesi üzerinden yapılan 28 Şubat ağlamaları var ki, doğrusu dayanılır gibi değil.
Dikkat edin, son günlerde kendisini bu rövanşizm işine fazla kaptıranların hemen hepsi, ya 28 Şubat’ta kalemlerini “emir-komuta” zinciri içinde cuntacılara emanet etmiştir ya da oldum olası demokrasiden hazzetmemişlerdir.
Hepimiz biliyoruz ki, demokrasilerin “rövanş” almak gibi bir geleneği yoktur. Daha da önemlisi, hukuk bir “intikam” alma aracı değildir.
Son günlerde, sanki 28 Şubat yargılama süreci bir rövanşizm duygusuyla başlatılmış gibi bir hava oluşturulmaya çalışılıyor. Ne yalan söyleyeyim bu bana, cuntacıların “ağlak ayakçıları”nın,
postmodern darbe dönemindeki günahlarından yırtmak için buldukları kestirme bir yol gibi görünüyor.
Şunu çok iyi biliyoruz ki, bugün ortalıkta ağlak ağlak dolaşanların aslında darbelerle hesaplaşmak ve demokratik hukuk devletinin güçlenmesini sağlamak gibi bir dertleri yok.
Bütün darbelerde cuntacılara iştirak edip, yine de “büyük gazeteci” edasıyla postu deldirmeden bugünlere gelenlerin tek amacı, toplum önünde hiçbir hesaplaşmaya tabi olmadan sessizce bir dönemin daha üstünün örtülmesidir.