25 Temmuz günü yol kontrolü yapan PKK’lılar Muş’tan Mardin’e giden bir otomobili durdurur. Otomobilin içerisinde abisinin düğün hazırlıkları için yola çıkan polis memuru Vedat Kaya da vardır. Aile kavramına karşı saygısızlığı bu zamana kadar tescilli olan örgüt üyeleri polis olduğunu anladıkları Vedat Kaya’yı ağabeyi ve yengesinin engelleyici ısrarlarına rağmen zor kullanarak dağlık ve ormanlık alana doğru yürümesi için tehdit ederler.
16 gündür haber alamadıkları oğulları hakkında baba Ş.K. ‘Biz fakir bir aileyiz, oğlum bize bakardı. Bazı zamanlar kendi cebinde para bırakmaz tüm maaşını bize verirdi. 11 kişilik aileme o bakardı’ sözleri ile oğlunun bir suçu olmadığını her insan gibi oğlunun da geçim derdinde olduğunu anlatmaya çalışır. Yol üzerindeki köprüleri havaya uçuran, Kürt halkının geçim kaynağı olan iş makinelerini ve kamyonları yakan bir zihniyetin bu sözler karşısında duygulanmasını beklemek saflık olur, ama yine de bir babanın yüreğinden gelen sesleri ve Türkçe bilmeyen bir annenin Kürtçe ifadelerle yavrusunu istemesine de sessiz kalınmamalı.
Vedat Kaya’nın kaçırılmasından sonra diğer bir polis memuru Sedat Yabalak’ın kaçırılması olayı ise birkaç gün sonra gerçekleşir. Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kaçırılan polis memurunun eşi Sevinç Yabalak ‘Umutla bekliyorum’ diye ifade eder yarı hüzünlü yarı tedirgin halini. ‘Yavrularımın ve benim istediğim tek şey sağ salim eşime-babamıza kavuşmak’ diye ifade eder beklentisini. Eşinin yanında kocasını kurşunlayarak öldüren bir zihniyetin yüreğine işler diye beklemekteyiz aslında Sevinç Yabalak’ın bu sözlerini.
Onlar bu duygularını dile getirirken sırtını örgüte dayadığını ifade etmekten çekinmeyen zihniyetin sözde barış mitingi gerçekleşir İstanbul’da. Miting sonrası örgütün dağlardan şehirlere beyaz güvercin uçurtmasını bekleyeceğimizi düşünmesek de ‘Silahları bırakın’ çağrısının akabinde Duran Kalkan’ın ‘Polisleri takip ediyoruz ve silahlarımız onların enselerindedir’ mealindeki küstahlığını da beklemiyorduk. ‘Memurlar Kürdistan Halkı’na iyi davransınlar’ uyarısındaki ironiyi, ‘11 kişilik ailemin geçimini oğlum sağlıyordu’ diyen bir Kürt babının evladını kaçırmakla, Kürt halkına merhametli yaklaşımın göz boyamaktan ibaret olduğunu da anladık.
Evlilik hazırlıklarının son aşamasına gelip davetiyesini bastıran Şehit Savaş Akyol’un, ilk maaşını alamadan yeni tuttuğu iki odalı bir evinde sadece döşek ve vantilatörden başka bir eşyası olmayan Şehit H. Barça’nın dramları bu örgütün yıllardır sevdiği manzaralardan.
Askerliğinin bittiğini ilan edercesine tişört yaptırıp ‘Kaldı 7 gün bitanesi’ gönderisini sevdiğine yazıp sabır diyen bir askerin, helikopterin içinde uzun namlulu silahla ailesine giderken vurmanın vicdansızlığını da hissedemezsiniz siz. Sevdiğinden ayırdığınız asker Doğan Acar’ın babasının haberi aldıktan sonra ağlayarak söylediği bir sözü belki duymamış olabilirsiniz, ben yazayım buraya ‘Allah belalarını versin’ diyordu gözyaşlarıyla.
Şehit olan Şahin Aydın’ın babadan özel harekâtçı olması, daha önce sizin zihniyetiniz tarafından öldürülen Aytaç Baran’ın yeni doğan bebeğinde tekrardan can bulması, Yüksekova’da üç yıl önce şehit ettiğiniz Er Umut Bulut’un oğlunun daha üç gün önce babasının mezarına gidip ‘Baba ben sünnet oldum, ben erkek oldum’ diye seslenmesi, terör örgütünün elemanlarına ince mesajlar veren gelişmeler arasında. Mesajları alabilirlerse!
Terör yandaşlarının eylemlerine polisi eleştirerek bakan medya güruhunun kayıp polislerimizin durumunu haber yapmak için kayda değer görmediği bir dönemde,
Viskisini kaldırıp sosyal medyada profiline koyanların barış mitingi faaliyeti adı altında senaryo oynamalarının moda olduğu bugünlerde,
Sabah akşam örgüt güzellemeleri üzerinden HDP ve arka bahçesine selam gönderenlerinde sormadığı bir soruyu soralım; kaçırılan polislerimiz nerede? Evet, Selahattin Demirtaş! Polislerimiz nerede?