İtler hırlarken
Bugünlerde konsolide olmuş düşman Türkiye’ye her bir koldan saldırırken, cevabı şair veriyor, Kurtbakışı’nda...
...
sana itlerini hırlatacaklar
Boyun eğişlerin yalıyla keskin
Aya ulumandan yapılmış göğü
Hırçın ırmaklarla kışkırtacaklar
...
(Süleyman Çobanoğlu
İTİBAR Şubat 2016)
Polisi yanımızda görmek istiyoruz
"Düşük Yoğunluklu Çatışma Konsepti”, PKK terör örgütü ile kırsalda mücadele için geliştirilmiş, Doğan Güreş’in Genelkurmay Başkanlığı döneminde başlayarak etkin bir şekilde de uygulanmıştı.
Bu konseptle, asker (çoğunluğu piyade) kırsalda görünür olmuştu.
“Gece intikal, gündüz siper” şeklinde formüle edebileceğimiz bir yöntem ile tüm saha, tüm arazi askerin kontrolüne geçmişti. PKK terör örgütünün vur kaç taktiğini boşa çıkartan, alan daraltan ve güvenlik güçlerini görünür kılan bu yöntem terörle mücadelede ve düzensiz ordulara karşı geliştirilen iyi bir alan savunmasıdır.
Başbakan Ahmet Davutoğlu Ankara’da 28 şehit verdiğimiz PKK-PYD’nin o uğursuz saldırısı sonrası yaptığı bir açıklamada, “Değişen şartlara intibak edecek güvenlik konseptinin yerleşmesi ve Türkiye genelinde alınacak tedbirlerle ilgili kapsamlı değişimlere ve ek tedbirlere gidiyoruz” dedi. Yani, şehirlerde yeni bir alan hakimiyetine geçileceğini açıkladı.
Hükümet, kırsaldaki alan hakimiyetinin yani “Düşük Yoğunluklu Çatışma Konsepti”nin bir benzerini şehirlerde yapmayı planlıyor.
Bu anlamda ilk etapta Ankara pilot seçilmiş görünüyor. 2 bin özel eğitimli polisin göreve başlayacağı ve polisin görünür olacağı bir yeni alan hakimiyetinden söz ediyoruz.
Şehirlerin tamamında ve özellikle mega kent İstanbul’da hızla polis teşkilatına takviye gerekiyor. Bu köşede daha önce yazdım, günlük hareketlerle 20 milyona yaklaşmış bir nüfusa sahip dünya şehri İstanbul’da sadece 35 bin polis görev yapıyor. Asayişten, organize suçlara, trafikten, istihbarata tüm olup biteni 35 bin polis ile hizmet veriliyor.
Türkiye’nin şehirleri bugünlerde terör tehdidi altında. Ve güvenlik güçleri bu saldırıların çoğunu bizim ruhumuz bile duymadan bertaraf ediyor. (İstanbul Valisi Vasip Şahin daha yeni açıkladı, “Birçok terörist eylem önlendi.”)
Lakin, bir de milletin kendini daha güvende hissedeceği anlar vardır. O anlar, Alo 155’i aradığında hemen olay yerine intikal eden polisi görmektir, mesela.
Suçlunun adalete teslim edilmesinde hızlı ve etkin mücadeleyi görmektir, mesela.
Sıradan vatandaş, sokakta, trafikte güven içinde olduğunu hissetmek için polisi görmek ister.
Bu kritik dönemde, polisin görünür olmasını çok önemsiyorum.
Millet, güvenliği için meşru gücü temsil eden polisi yanında görmek ister.
Özelde İstanbul’da, genelde Türkiye’de Avrupa standartlarında hizmet verilebilmesi için polis teşkilatının personel ihtiyacı hızla giderilmeli.
Yoksa, aradığımızda bulamadığımız, meşru otoriteyi temsil eden meşru gücü yanımızda göremediğimiz zaman, saha illegallerin hareket alanına dönüşür.
Yerli dramaların açmazı
Amerikan çağının oluşmasında Amerikan sinemasının büyük önemi var. Hollywood endüstrisinin sinema filmlerini türlere ayırıp, o türler üzerinden nasıl bir “propaganda” yaptığını biliyoruz.
“Öldürülmeyi hak eden Kızılderililer”, “Dünyayı işgal etmek isteyen uzaylılar”, “Doğal felaketlerle kıyamet senaryoları”, “Şehirleri işgal eden zombiler” falanlar filanlar üzerinden sinema dili ile kurdukları bir düzen var. Dahası, Amerikalıların yaşam biçimlerini (yeme içme, giyinme dahil) Hollywood üzerinden ihraç etmeleri söz konusu.
Bu örneği Türk dramaları için neden vermeyelim? Şu anda Türk dizileri dünyada bir trend. Öyle ki Latin Amerika’dan, Uzak Asya’ya kadar her ülkede Türkiye yapımı diziler revaçta.
Bu dizilerin başarısı üzerinden Türkiye’nin doğru ve etkili bir şekilde kültür ihracı yapabileceğine inanıyorum.
Lakin beni bu inançtan alıkoyan en önemli etken, birbirinin türevi konular ve birbirine benzer karakterlerle kendi öz kültüründen uzak “öykünmeci” yaklaşımların dizilerde ağırlık kazanmasıdır.