Sen misin zülfiyare dokunan! Kırk kere Emniyet teşkilatını takdir eden, polisleri öven yazılar yazarsın, bir tanesi çıkıp “teşekkür” etmez, ama bir kere eleştirmeye gör, vatan hainliğinden polis düşmanlığına kadar suçlayan yüzlercesi çıkar karşına!
“Emniyete işin düşmesin göreceksin” tehditlerinden, “inşallah senin de dövülme videoların yayınlanır” temennisine kadar, hatta “bundan sonra ölecek polislerin sorumlusu sensin” suçlamalarını hak edecek kadar ne yazdım acaba?
“Emniyetimiz tehlikede” yazısının hiçbir Emniyetçi arkadaşımı inciteceğini düşünmediğim gibi, emniyet teşkilatına zarar veren topyeküncü bir yazı yazdığımı da sanmıyorum.
Ben, bir kuruma verilebilecek en büyük zararın “kuruma zarar vermemek adına” mükerreren yapılan “hataların” üzerinin örtülmesi ve suçluların cezalandırılmaması olduğuna inanıyorum.
Hassas bir süreçten geçiyor olabilirsiniz ancak şunu unutmamak lazım ki, hassas süreçler hiçbir zaman bitmez.
Haklısınız, madalyonun bir de öteki yüzü var.
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde, Ergenekon’la mücadelede Emniyet teşkilatının hassasiyet göstererek katkıda bulunması ve bu süreçten alnının akıyla çıkması elbette takdire şayandır. Ve bütün bunları sadece bir “görev” olarak değil, çoğu zaman “gönüllü” olarak yaptılar. Bu toplum için yeni bir gelecek umuduyla yaptılar.
Fakat bütün bu takdire şayan çalışmalar, Emniyet teşkilatındaki “bazı arkadaşlara” görevini kötüye kullanma ve dayakçı-işkenceci olma kredisini vermediği gibi, suçlarının üzerinin kapatılması ve görmezden gelinmesi ayrıcalığını da vermiyor.
Tamam, DHKP-C’nin düzenlediği son saldırılar ve doğrudan polislerin hedef alınıyor olması polisin sinirlerini hepten gerginleştirmiş durumda.
(Alınan istihbaratlar, Suriye yönetiminin Kandil’le anlaştığı ve ülke içerisinde DHKP-C’yi örgütleyerek özellikle polise yönelik saldırıların giderek artırılacağı ve ülkede kaos yaratılacağı yönünde.)
Bu noktada bu psikolojiyi anlayabilirim ve “şu sıralar bize yüklenmeyin” algısını da.. Ancak bizim toplumumuzda (dolayısıyla kurumlarımızda) genel bir algı var: yanlış bir şeyi eleştirdiğiniz zaman hemen “düşman” kategorisinde değerlendiriliyorsunuz.
Benim de amacım “polisi karalamak”, Emniyet teşkilatına “yıpratmak” değil, bilakis son dönemde arkası kesilmeyen “dayakçı-işkenceci polis” vakalarının halkta yol açtığı tedirginliğe dikkat çekip, Emniyet’in daha “emin” bir kurum olmasına katkı sunmaktı. Çünkü gittikçe “münferit” algısını gerilerde bırakan “polis şiddeti” hadiseleri artık toplumu tedirgin ediyor.
Avcılar’da polis şiddeti yüzünden beyin kanaması geçiren Günay Tuna, Fatih’te Ahmet Koca ve Historia AVM’de Bowling salonu işletmecisi M. S. D’nin önce dayak yiyip sonra bir terörist muamelesi görürcesine üzerine çullanan polislerin görüntüleri, astım hastası olan Çayan Birben’in sıkılan biber gazıyla hayatını kaybetmesi, evinin önünde oturan 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın polis kurşunlarıyla öldürülmesi, İzmir’de gözaltına alınan Fevziye Cengiz’in karakolda feci şekilde dövülmesi ve en son Avukat Mahmut Yılmaz’ın İstanbul Atatürk havaalanında meydan dayağı yemesi... Avukat Mahmut Yılmaz’ın TBMM İnsan Hakları Komisyonuna gönderdiği dilekçeyi internet sayfasında bulacaksınız. Dava Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülüyor.
Ancak bunları görmezden gelemeyiz. Polislik halka hizmettir; halkın güvenliğini sağlamak ve güvenini kazanmaktır. Üzerinize giydiğiniz üniforma size kovboyluk yapma hakkını vermiyor.
Kurallar kimseye öncelik tanınmaksızın herkes için geçerlidir elbette. Ancak toplumun huzurunu sağlamak adına toplum huzurunu bozan kişilere yapacağınız müdahalelerde önceliğiniz kişilik hakları ve insanlık onurunu korumak olmalıdır.
Elinizde bulundurduğunuz “polise mukavemet” yetkisi, hiçbirinize, canınızın istediğini gözaltına alıp “performans notu” kazandıracak bir koz veriyor değil.
Burada bilhassa “performans notu” uygulamasını da eleştirmek gerekiyor. Artık genç polisler, adım başı adam durdurup sorguluyor, toplumun içini de her ortamda insanları istediği gibi rahatsız edebiliyor. Çünkü bir de elinde “polise mukavemet” kozu var. “Ne oluyor kardeşim” deseniz, hemen götürüyorlar.
Çünkü bu da bir “performans notu”!..
Bilmem anlatabiliyor muyum?
İŞTE GEÇEN HAFTA YAYINLADIĞIMIZ O GÖRÜNTÜLER