Önce tebrik... CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, sonuçları olgunlukla karşılayan ilk ve tek CHP’li oldu. Dolayısıyla tebriki hak etti.
Ne yalan söyleyeyim, öfke kontrolü sorunu bulunan ama bunu hırçın ve cerbezeli kişiyi oynayarak kapatmaya çalışan İnce’nin, daha farklı bir halete bürüneceğini düşünüyordum.
Olgun davrandı...
Denilebilirse, “dip dalgası” diye kaktırılan bazı sahte muhafazakârlardan daha olgun davrandı.
Bunun değerini tartmanız için bir örnek:
Seçim sonuçlarının neredeyse kesinleştiği, yani durumun YSK Başkanı tarafından da teyit edildiği saatlerde, Fehmi Koru’nun da konuk olarak katıldığı bir “yayın”da, Erdoğan’ın ülkeyi gasp ettiği konuşuluyordu.
Esasında Erdoğan kazanmamış, oylarımızı gasp etmiş...
Bir zamanlar “Cumhurbaşkanı adayıyım” diye ortalarda dolaşan, ciddiye alınmadığını görünce de, adaylıktan istifa ettiğini açıklayan bir şahsın sözleri...
Muharrem İnce yenilgiyi kabulleniyor (sonucu büyük bir olgunlukla karşılıyor) ama o şahıs kudurmuş gibi, ağzından köpükler saçarak “gasp” diyor.
İnce’nin olgunluğu nasıl bir değere tekabül ediyormuş, bu şahsa bakarak daha iyi anlayabilirsiniz.
Hakkında ağır sayılabilecek yazılar yazdım, bazen incitici de oldum ama doğruya doğru, Muharrem İnce hem olgunluğu, hem de iddiasıyla bu seçimden “kazançlı” çıkmış ikinci isimdir.
Başkanlık seçimini kaybetti ama CHP tabanını kazandı.
Bir defa, partisinden fazla oy aldı ve “Gel bakayım buraya Muharrem” diyenlere esaslı bir “liderlik” dersi verdi.
En azından, CHP tabanında, “Çalışırsak, olabilir” duygusu oluşturdu.
Bunun CHP siyaseti adına kazanç olduğunu düşünüyorum.
Kim ne derse desin, CHP kendini yapılandırmaya çalışırken Muharrem İnce unsurunu dışarıda tutamayacaktır.
Partisinden daha fazla oy aldı ama bunu partisine borçlu olmadı.
Partisine rağmen, “Seçilirsen Cumhurbaşkanı olacaksın, Cumhurbaşkanları tarafsız olmalıdır, dolayısıyla parti rozetini çıkarmalısın” bahanesiyle tek başına arenaya sürüldüğü ve desteksiz bırakıldığı halde bu oyu aldı.
Biz CHP’yi (kurumsal olarak) İnce’nin yanında göremedik.
Kılıçdaroğlu’nu da göremedik.
Kılıçdaroğlu’nun “A Takımı”nı da göremedik.
Beklenirdi ki, Kılıçdaroğlu ve İnce bir mitingde, “el ele” görüntü versinler.
Bunu da göremedik.
İnce, yalnız çıktığı ve “yalnız bırakıldığı” yolda, partisini imrendirecek bir oy oranına ulaştı ve iddialı bir siyasi aktör haline geldi.
Bundan sonra CHP İnce’siz hesap yapamaz, İnce’yi denklem dışında tutacak bir yapılanmaya gidemez.
İnce’siz siyaset, hakkaniyete uygun olmaz.
Bu durum, CHP tabanı tarafından da hoş karşılanmaz.
Dün gazeteciler, “CHP genel başkanlığına aday mısınız?” diye sordular.
İnce bu soruyu şöyle cevapladı: “Mücadele etmek için illa milletvekili olmak gerekmez. 16 yıl vekillik yaptım zaten. Siyasi kadrolarda bulunmuş bir insan onun yolunu bulacaktır.”
Şimdilik genel başkanlığa aday değil ama farklı etiketlerler de olsa mücadelesini sürdürecek... “Bir yolunu bulduğunda” belki genel başkanlığı da düşünecek...
Olabilir.
Bunun kuvvetli ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Çünkü kendisi “yalnız bırakıldığı” yolda tek başına savaşırken, partisi HDP’ye oy topluyordu, PKK’yı Meclis’e taşımakla meşguldü...
İnce günün birinde çıkıp, “Bana yardımcı olmadınız... PKK’yı Meclis’e taşımak dışında ne yaptınız?” derse, haklı olur.
Parti tabanında da umulmadık bir destek bulur.