11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul’a yerleşmeye karar verdi ya, medyada bir tür ‘ aramıza hoşgeldin’ yazıları da peş peşe gelmeye başladı!
AK Parti’nin ve tabi Gül’ün siyasi geleceğini hem AK Parti’den hem Gül’den daha fazla merak edenler, Erdoğan’a karşı kaybetmiş bir Gül profili çiziyor, siyasete geri dönüşünün şartlarını ise, AK Parti’nin zayıfladığı ve iktidar olanağını kaybettiği bir siyasi ortamda arıyorlar.
Çünkü onların hayal ettiği bir liderlik, Erdoğan’a meydan okuyan, ve kendini 12 yıldır her türlü iç çatışmanın dışında tutabilmiş AK Parti’yi ikiye bölme ‘kabiliyeti’ gösterecek bir liderliktir.
O yüzden ‘Gül şimdilik kaybetti, ama siyasete geri dönmesi için AK Parti’nin 2015 seçimlerini kaybetmesi gerekiyor’ diye açıkça yazıp çiziyorlar.
AK Parti’nin köşke çıkardığı bir devlet adamının siyasete dönmesini, onu köşke çıkaran partinin iktidarı kaybetmesine bağlıyorlar.
AK Parti kaybedecek, Gül kazanacak!
Yani Beğdıl Xarap ıl Basra, Gül kazanacak!
Yeni dönemde temel stratejileri bu!
Partinin kurucuları arasında yer almış, o partide her türlü üst görevi yapmış, sonra da cumhurbaşkanı olmuş bir siyasetçiye dönüp diyorlar ki, siyasete dönebilmen için, partinin ve şimdiki liderliğin kaybetmesi lazım!
Peki kaybeden bir partiyi o siyasetçi ne yapacak?
CHP’ye Kılıçdaroğlu ne yapıyorsa onu herhalde!
Kılıçdaroğlu’nun CHP’de yaptığı gibi, AK Parti’nin yeni lideri, partiyi seçimi kaybettiği sınırda tutacak ve bununla övünecek herhalde!
Ama bir sorun var.
Diyelim ki, AK Parti Davutoğlu’yla kaybetti, CHP girdiği bütün seçimleri kaybettiği sınırı vaat etti-ki Kılıçdaroğlu bunu vaat ediyordu geçenlerde- ve amacına ulaştı, yani o da yine kaybetti, peki Allah aşkına bu durumda hükümeti kim kuracak, devleti kim yönetecek?
Sorunun cevabını, bu fikrin ağır toplarından bir zat vermiş, diyor ki, AK Parti kaybederse yerine CHP-MHP hükümeti kurulur.
Eh bu koalisyon kurulursa, bu zatı muhteremin, dillendirdiği talepler de karşılanır, ulusalcılarla milliyetçiler hemencecik Öcalan’ı serbest bırakırlar!
Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a özerklik ilan ederler!
Askeri, Cihangir tayfasının umumi isteği üzerine, PYD’ye destek için Rojava’ya bile yollar CHP-MHP hükümeti!
İsmini vermeyeyim, bu zat ve ekibi, çok uğraştı, ama PKK’yi ve Öcalan’ı AK Partiye karşı ‘kımıldatamadı.’
O ve ekibi, Gezi’ye ve 17 Aralık’a davet edip durdular Kürtleri, ama bu defa papaz pilav yemedi!
Kürt Mehmet, başkaları rahat uyusun diye, bu defa nöbete durmadı!
Barış ve çözüm sürecini Kürt siyaseti kendi meşrebince fırsat bildi ve uygun siyasi koşullarda, ‘bir barış ve çatışmasızlık ortamında’ , % 10 barajını dahi aşabileceğini gösterdi.
‘Hadi biraz kımıldayın!’ deyip duran bu adamlara Kürt siyaseti uysa ve Gezi ile 17 Aralık yaşanırken dağlarda ve şehirlerde ‘kımıldasa’, olabilecekleri insan düşünmek bile istemiyor.
Aynı çevrelerin hedefinde şimdi de İstanbul’a yerleşecek olan Abdullah Gül var.
Sayın Gül, siyasete ve kurucusu olduğu partisine İstanbul’dan katkı sunmaya devam edebilir.
Hatta AK Parti’nin ihtiyaç duyduğu eleştirileri, uyarıları da dostça ancak o yapabilir..
Sonracığıma, Türkiye’nin bir Mandelası olamadı. Ama Türkiye’nin bir Desmond Tutu veya Altiserrisi neden olmasın?
Gül illa ki siyaset mi yapacak, mecbur mu buna, neden Türkiye’nin Desmond Tutusu veya Altserrisi olmasın ki?
11. Cumhurbaşkanımız, bütün dünyada kötülük kol gezerken, şiddetin kendisi neredeyse bir amaca dönüşmüş ve milletleri ve halkları esir almışken, Uluslar arası Barış Hareketine Türkiye’nin kazandırdığı bir isim olarak öne çıkabilir.
İşte Filistin ve Gazze, işte Suriye, Irak, Somali, Afganistan ve daha sayamadığım çok sayıda çatışma alanı ve bu çatışma alanında barışı bekleyen halklar!
İşte Türkiye’nin geleceğinin en zayıf karnı, çözüm süreci!
Ve işte bu saydığım çatışma bölgelerinde, yeni dünyanın yeni liderlerini bekleyen mazlumlar!
Bu misyon sayın Gül’e yetmez mi diyorsunuz?
O halde ilave edeyim ve partinin 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olması için Gül’ün yapabileceği katkılar herkesten fazladır ve değerlidir diye de ekleyeyim.
Gül’ü kırk yıllık kardeşine karşı kımıldatmaya çalışanlar, Kürt hareketiyle az uğraşmadılar.
Çözüm sürecindeki kararlı tutumu nedeniyle Öcalan’ın üstünü çizdiler.
Selahattin Demirtaş’ı alkışladılar’, ama alkışlarken bile, ‘ ah bir de Öcalan’la arasına mesafe koysa’ demeyi ihmal etmediler.
Kürtler’i, gerilla’yı bu iktidara karşı ‘kımıldatamadılar’, şimdi de, Gül’ü ‘ kımıldatabilir’ miyiz diye hesap-kitap yapıyorlar.
Haşmet Babaoğlu’nun kalemine, yüreğine sağlık, ne güzel tarif etmiş geçen bir yazısında:
Överek mağlup edenlerdir bunlar!
Aman Sayın Gül, siz siz olun, ‘överek mağlup edenlerden’ uzak durun! İstanbul’da bunlardan bolca var!
Haddim olmayarak söylemek isterim ki, inanın bunlar son yıllarda ne yazmış ve ne düşünmüşlerse, hepsi boş ve karşılıksız çıktı.
Bu malxırabların övdüğü adamın bir süre sonra kimse ismini bile hatırlamıyor!
Bilmeyenler için not: Malxırab (Kürtçe), ocak söndürmek, ev yakmak anlamındadır.