PKK’yı dolaylı veya dolaysız olarak bir şekilde desteklemesine şaşırılan bir kitle var. Hatta doğrudan PKK cihazı olan siyasi partide veya etrafında aktif bir şekilde yer alan, PKK terörizmini meşrulaştırmayı sıradanlaştırdığı gibi, akıl almaz bir apolojistlikle savunan bir kitle son yıllarda ortaya çıktı.
PKK ile sol, seküler ve mezhepçi bir eksende buluşan kitlenin bilinen birçok ismine dair şaşkınlığın kaynağında ise geçmiş gelenekleri ya da çizdikleri siyasal portreleri bulunmaktadır. Bu isimlerin ciddi bir kısmı açıktan İslamcıfobik, zımnen de İslamofobik olmalarının sağladığı imkânla, yıllarca Kürtfobik ve seküler ulusalcı çizgiden gelmelerini paranteze alabilmektedirler. Benzer şekilde, siyasal bir vejetaryenizme varacak düzeyde pasifist olanlarının her gün başka bir yerde, olabilecek en ahlaksız terör saldırılarını gerçekleştiren PKK’ya dair gösterdikleri şefkat ise ahlak tartışmasını da kaçınılmaz kılmaktadır.
Bu noktada, ‘yeryüzünde bilinen veya insanoğlunun daha sonra bilebileceği bütün hakikatlerin sahibi ve herkesin tâbî olması gereken normların patent hakkını ellerinde bulunduran liberallerin’ kahir ekseriyetinin PKK desteğini bir kenara bırakmak yerinde olur. Zira artık onların durumunu izah, birim matrisi kaybolmuş çok bilinmeyenli denklemi çözme çabasına girmektedir.
Tekrar sorumuza dönecek olursak: PKK’yı niçin desteklemektedirler? PKK ile ideolojik bir akrabalık ya da araçsal ve konjonktürel bir siyasal -çıkar- ilişkisi kurabiliyor olmaları da sualimizin cevabı için yeterli değildir. Zira böyle olsa, amaçlarına PKK’nın zarar verdiği açık olmasına rağmen, verdikleri desteği gözden geçirecek bir siyasal zekâya sahip olduklarını biliyoruz ya da en azından zannediyoruz. O halde sualimizi tashih etmemiz yerinde olur. Muhtemelen doğru sual şudur: PKK’yı desteklememeleri mümkün müdür? Bu isimlerin bir an için PKK’yı desteklemediğinde karşılaşacakları senaryolar nelerdir? PKK’yı karşılarına almanın siyasal var
lıkları ve sosyal ağları açısından nasıl neticeleri olabilir?
Yukarıdaki sorular gerçekten can yakıcı sorulardır. Bu soruları, PKK’nın estirdiği toplumsal baskının açık bir vandalizme ve teröre dönüştüğü Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki bazı şehirlerdekiler için sormadığımızı öncelikle not düşelim. Çünkü Güneydoğu’da PKK’yı desteklememenin ya da karşısına geçmenin neticesinin, 1990’lardaki vesayet rejiminin PKK versiyonu ile yüzleşmek olduğu ortadadır. PKK’nın, en az vesayet rejiminin makbul vatandaşı kadar berbat ve ilkel makbul Kürt oluşturma girişiminin maliyeti, oldukça acı ve ağır olan sıradan bir faşizmden ibarettir. Asıl üzerinde durulması gereken nokta, benzer bir ilkel faşizme gönüllü olanların durumudur.
Evet, bu yeni güruhun, özellikle de nam yapmış isimlerinin PKK’yı desteklemeyerek kaybedecekleri neler olabilir? Listenin başında, artık saplantıya dönüşen ve akıllarını iptal eden bir kinle her gün yeniden zinde kalmaya çalışan bu isimlerin ‘Erdoğan nefretini rasyonelleştirmeleri ve canlı tutabilmeleri’ için, ancak PKK ile elde edebildikleri -tüm- mühimmatlar bulunmaktadır. 2009 Açılım Süreci’nin ilk gününden itibaren, adeta PKK’yı da aşan bir şekilde, devletle ‘kendi dünyalarında icat ettikleri hayali müstakil bir müzakere süreci’ yürüttüğünü düşünen bu tipleri acı gerçeklerle ve realiteyle buluşturmak kolay bir iş değildir. Bütün güzelim teorileri pis
gerçeklerle bir bir mahvolmasına karşın, motivasyonundan ve halüsinasyonundan zerre taviz vermeyenlere karşı siyasetin ve hayatın yapabileceği fazlaca bir şey bulunmuyor.
PKK’yı desteklememenin diğer önemli bir maliyeti, küresel -özellikle de Batı’da- serbest dolaşımlarını ve ağırlanmalarını sağlayan kırmızı pasaportlarını kaybetmeleri anlamına geliyor. Adeta İsrail’i eleştiren bir Batılının kendi eliyle bütün kariyer imkânlarını ortadan kaldırmasına benzer şekilde, PKK’yı desteklemeyen ya da en azından kategorik olarak PKK terörizmi meselesinde hükûmet karşıtı olmayı beceremeyen bir ismin yabancı başkentlerde hiçbir kullanım değeri olmayacağını çok iyi biliyorlar.
Tam da bundan dolayı, PKK’yı desteklemediği anda bütün ideolojik, entelektüel mühimmatını kaybedeceğini düşünen; Türkiye’yi yabancı bir ağızla karşısına almadığında ise küresel makbul vatandaş vasfını ve pasaportunu kaybedeceğine inanmış olanları, içine düştüğü sürreel dünyadan akan kanın bile uyandırmamasına şahitlik ediyoruz.