Esed rejiminin düşmesiyle birlikte, Ortadoğu'daki bölgesel dengeler yeniden şekillenirken, bu durum Türkiye için hayati bir önem taşıyor. Türkiye, 1984 yılından bu yana PKK terör örgütüyle mücadele ederken, bu sorunun önemli bir boyutunu Suriye ile ilişkiler oluşturmuştu. PKK'nın Suriye'de yuvalanması, Hafız Esed dönemiyle başlamış, 1980'li yıllarda örgüt lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'ye sığınmasıyla derinleşmişti. Baba Esed dönemi, PKK için adeta bir güvenli liman haline gelmiş, bu da Türkiye-Suriye ilişkilerinde ciddi gerilimlere yol açmıştı.
Bu süreçte Suriye, yalnızca iç savaşı ve siyasi krizleriyle değil, uluslararası ve bölgesel güçlerin çıkar çatışmalarına sahne olmasıyla da dikkat çekiyor. Ancak bu denklemde yer alan PKK/YPG'nin Suriye'nin geleceğinde kalıcı bir aktör olarak yer alması mümkün değil. Neden mi? Gelin birlikte değerlendirelim.
Tarihsel Gerçekler ve PKK'nın Suriye ile İlişkisi
PKK, 1980'li yıllardan itibaren Hafız Esed'in desteğiyle Suriye topraklarında varlık göstermeye başladı. Örgütün lideri Abdullah Öcalan, uzun yıllar boyunca Şam'da ve Lübnan'daki Bekaa Vadisi'nde faaliyetlerini yürüttü. Türkiye, bu dönemde PKK'nın Suriye'deki varlığını diplomatik yollarla çözmeye çalıştı ancak sonuç alamadı. 1998'de Adana Mutabakatı ile Suriye, PKK'ya verdiği desteği kesmek zorunda kalsa da örgüt bu tarihten sonra farklı yöntemlerle varlığını sürdürdü. 1990'larda PKK'nın kadrolarının %25'inin Suriye kökenli olduğu tahmin edilmektedir.
Suriye İç Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte, PKK'nın Suriye kolu olan PYD/YPG sahneye çıktı. Özellikle 2014 Kobani Olayları sırasında YPG, DEAŞ'a karşı mücadele bahanesiyle Batılı ülkelerden büyük destek aldı. ABD'nin YPG'ye sağladığı 2 milyar doların üzerindeki yardım ise Ankara açısından büyük hayal kırıklığı. Ayrıca, ABD'nin 30.000'den fazla silah ve mühimmat gönderdiği biliniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu durumu, "Terör örgütüne verilen her silah, Türkiye'ye doğrultulmuş bir silahtır" sözleriyle eleştirmişti.
PKK/YPG Kontrolündeki Petrol
PKK/YPG kontrolündeki bölgeler, Suriye'nin en önemli doğal kaynaklarını, özellikle de petrolü elinde bulunduruyor. Geçiş hükümeti, bu kaynakların hem ülkenin enerji ihtiyacını karşılamada hem de yeniden kalkınmada kritik bir rol oynayacağının farkında. 2011 öncesinde günlük 410 bin varil petrol üreten Suriye, bugün bu üretimin dörtte birine dahi ulaşamıyor. Düşük kaliteli petrol ve eski teknolojiye sahip rafineriler, bu kaynakların getirisini sınırlayan başlıca nedenler arasında.
Yeni hükümet, petrol sahalarının kontrolünü bir an önce sağlamayı ve bu alanlara yatırım çekerek kaynak üretimini artırmayı hedefleyecektir. Bu, ülkenin ekonomik toparlanması ve sürdürülebilir bir kalkınma için stratejik bir öncelik olacaktır.
Yerel Meşruiyet Eksikliği
YPG'nin Suriye'de karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri yerel halktan destek görememesi. Arap, Türkmen ve Kürt halklarıyla çatışan YPG, bölgede zorla göç ettirme, mülklere el koyma ve çocukları silah altına alma gibi insan hakları ihlalleriyle gündeme geldi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), YPG'nin zorla göç ettirme, mülklere el koyma ve çocukları silah altına alma gibi uygulamalarını rapor etti. 300.000'den fazla Arap ve Türkmen, YPG'nin kontrol ettiği bölgelerden göç etmek zorunda kaldı. PKK/YPG'nin Suriye'nin kuzeyindeki kontrol alanları, uzun süredir örgütün "özerk yönetim" iddialarıyla gündemde. Ancak bu bölgelerdeki demografik gerçekler, örgütün bu söylemlerini çürütmektedir. Söz konusu alanlarda yaşayan yaklaşık 2,5 milyon kişinin %85'inin Araplardan oluştuğu biliniyor. Bu durum, PKK/YPG'nin bölgede yalnızca askeri güçle ayakta kaldığını ve toplumsal meşruiyetten yoksun olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim rejimin çöküşünün ardından muhalifler kısa sürede Tel Rıfat ve Menbiç'i PKK'dan temizledi ve bu bölgelerde kontrol sağladı.
Suriye'nin Geleceğinde YPG'ye Yer Yok
PKK/YPG'nin Suriye'nin geleceğinde yer alması, ne tarihsel gerçeklerle ne de bölgesel ve uluslararası dinamiklerle örtüşmektedir. Türkiye'nin kararlılığı, bölge halkının tepkisi ve uluslararası güçlerin çıkar çatışmaları, bu yapının kalıcı bir aktör olmasını engellemektedir. Türkiye, sınırlarını ve ulusal güvenliğini tehdit eden bu yapıya karşı mücadelesini sürdürürken, aynı zamanda Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunan bir duruş sergilemektedir.
Görülüyor ki, PKK/YPG gibi bir yapının, Suriye gibi çok aktörlü ve hassas bir denklemde sürdürülebilir bir varlık oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle, Suriye'nin geleceği, ancak terör örgütlerinden arındırılmış bir yapı ve halkın iradesine dayalı bir yönetimle şekillenebilir.