2013 Nevruz’undan bir cümle “Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun.” Kimin sözü olduğu da önemli kuşkusuz ama PKK’nın silah bırakma ihtimalini seven hemen herkesin söyleyebileceği sözlerdi bunlar. O gün Diyarbakır Nevruz meydanını dolduran yüz binler 40 yılın yorgunluğunu üstlerinden atmaya ve silahsız ve mutlu bir gelecek muştusuna koşup gelmişti.
2013’den 2015’e kadar geçen sürede çözüm sürecinin zoraki ayakta tutulduğunu anlatan sayısız kronoloji okumuşsunuzdur. PKK’nın Nisan 2015’e kadar çözüm sürecini defalarca aşındırdığının ispatı olan nice açıklama...
Açıklamalar bir yana Kobani bahanesiyle başlatılan 6-8 Ekim kalkışması fiili olarak çözüm sürecini zaten bitirmişti. Katliamın azmettiricileri hala siyaset yapıyor, “DAEŞ’li bunlar” denilerek katlettikleri Yasin Börü ve arkadaşlarının davası ise devam ediyor.
***
Eğri oturup doğru konuşalım; çözüm süreci dediğimiz hadise daha ilk başta silahlı unsurların ülke dışına çıkartılması şartına uyulmadığı anlaşıldığında bitmişti. Yani daha başlamadan…
Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlar için ise çözüm süreci pamuklara sarıp saklanacak değerdeydi. İki yıllık zaman zarfında çözüm sürecinin olumlu etkileri hissedilmeye başlanmıştı. HDP’ye verilen yüksek destek ise doğrudan PKK belasından kurtulma arzusunun bir tezahürüydü. Devlet, bu olumlu çıktıları gördüğünden Kürt halkının barış umudunu bitiren taraf olmak istemedi ve PKK, zaten ilan ettiği “ateşkesi bitirme kararı”nı iki polisi uykusunda öldürmek suretiyle uygulamaya koyana kadar çözüm sürecini devam ettirdi.
Kimine göre hata etti. Kimine göre çözüm süreci zaten yanlıştı. Ama öyleleri vardı ki PKK adına kaygılanıyor, PKK’ya “Ne aldınız ki barış yapıyorsunuz?” diye akıl veriyordu.
Çözüm sürecine yüz tane kulp takan kimi isimler, PKK Kobani’de eğitim alan PKK’lılarla yürüttüğü sivil alan savaşında yenildikten sonra çözüm sürecini sayıklamaya başladı. Sırtını terör örgütüne yasladığını söylemekten çekinmeyen HDP’li siyasetçiler, PKK’yı yere izmarit atmayan, ekolojik, feminist STK olarak lanse edenler, loser solcular, gücünü Brüksel’den alanlar, operasyonlar bitsin, masaya dönülsün diyorlar. Dün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde dediği gibi; “Her vatandaş için kamu güvenliği sağlanana kadar operasyonlar devam edecek.”
Terörle mücadeleyi “Devlet katliam yapıyor” diye lanse edenlerin çözüm masası isteklerinin ciddiye alınır tarafı olamaz. “PKK sizi tükürüğünde boğacak” diyenlerin PKK’nın yenildiği için kırsala çekilmeye çalıştığı bir vasatta çözüm masası talebi, iyi niyeti suiistimal dahi değil. Alemi aptal bir tek kendini akıllı sanan bir zavallılık hali.
PKK teröristlerine Kobani’ye geçme talimatı veriyorken, hendekler PKK’lılardan temizlenmişken, Kürt halkının hendek savaşına destek vermediği ayan beyan ortadayken çözüm süreci neden başlayacakmış? PKK’nın tükürüğü bitti diye mi?
‘Statü bilinci’ymiş!
Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Merkezi PODEM, geçen hafta Diyarbakır ve Urfa’da, bölgeden iş dünyası mensuplarının katılımıyla bir çalıştay gerçekleştirdi. Çatışmanın Doğu ve Güneydoğu’ya ekonomik maliyeti ve bu ortamdan çıkışta iş dünyasına düşen görevler konuşuldu. Sadece Diyarbakır ve Urfa arasındaki fark bile çatışmanın ekonomik ve sosyal hayatı ne denli etkilediğinin açık göstergesi niteliğindeydi. Çözüm sürecinin yavaş yavaş ivmelendirdiği ekonomik göstergeler ne yazık ki çatışmalı dönemde hızla irtifa kaybetmiş. İş dünyasının inisiyatif alması normalleşme için elbette çok önemli ama evvela PKK’nın bir daha hiçbir şeyi berbat edemeyecek şekilde temizlenmesi gerekiyor. “Halk hendekleri desteklemedi ama bu süreçte statü bilinci arttı” gibi PKK’nın hedefini masada tutmaya çalışan yaklaşımlar ise şu günlerde gerçekten iştah kaçırıyor.