PKK’nın en yeni silahsızlanma ya da silahlanma teorilerinin başında IŞİD geliyor. Zira ilânihaye devam etmesi gerektiğine keskin bir inançla bağlı oldukları Kürt Meselesi dünyasının ‘en popüler kendini ifade aracı’ IŞİD olmuş durumda. İlginçtir ki bu durum, aynı anda ABD, Rusya, İran, Irak, Baas rejimi, Hizbullah ve Körfez ülkeleri için de farklı dinamiklerle de olsa geçerli. Ülke içindekileri saymanın anlamı yok. Paralel yapıdan sol-liberallere varıncaya kadar tamamı IŞİD’e müptela olmuş durumdalar. Hâl bu olunca, IŞİD’in kullanışlı bir mazeret olmadığını söylemek mümkün görünmüyor.
Yine en son, kerameti kendinden menkul bir şekilde ‘bütün meselenin Meclis’te çözüleceğini’ iddia eden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da IŞİD’e sarılmış. O da, ‘PKK’nın silah bırakamayacağını, çünkü IŞİD’le savaştığını’ söylüyor. Bu açıklamada şaşılacak bir durum yok. Son iki yıldır piyasaya sürülen ve sürekli tekrarlanan son PKK ezberinin etkili olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Ortadoğu’nun İsviçre çakısına dönüştürülen IŞİD’in her türlü jeopolitik, siyasal ve toplumsal derdin çözümü noktasında mücadele edilmesi gereken örgüt olduğunu duymak artık vaka-ı adiyeden olduğu için, üzerinde durmanın bir anlamı yok. Lakin bunun, bütün sol-liberal silahsızlanma literatürünü tek seferde çökertecek yeni bir durum olduğu anlaşılıyor. Zira PKK’nın silah bırakma şartları arasına IŞİD girmiş durumda.
Bir an için bu durumun hakikat, hatta siyasal bir mantığının olduğunu kabul edelim. Akla gelen ilk soru; eğer PKK IŞİD’le savaştığı için silah bırakmıyorsa, son iki yıldır Çözüm Süreci’nde oynadığı rolü nasıl açıklamalıyız? IŞİD’i silahsızlanma(ma)sının merkezine koymuş bir örgüt, niçin IŞİD’le savaşan Türkiye’ye savaş açabilir? Bu yetmiyormuş gibi, neden ‘Türkiye IŞİD’e yardım ediyor’ kuyruklu ve ahlaksız yalanını sabah akşam dillendirir?
Silahsızlanmanın, hatta terör estirmenin merkezine IŞİD’i koyan PKK aslında kendi dünyasında oldukça tutarlı. Zira yaklaşık otuz yıldır PKK IŞİD’le mücadele ediyor. Başka bir ifadeyle, PKK daha ilk gün, ilk kanlı eylemini yaptığı günden beri kendisine bir IŞİD bulmakta zorlanmadı. 31 yıl önce ilk kez kan döktüğünde silahlara sarılma mazeretleri ile bugün silahlara veda edemeyişinin mazeretlerinin arasında mahiyet anlamında bir fark bulunmamaktadır. PKK, 31 yıl önce Kürt Meselesi’ne musallat olarak, sorunun önemli bir demokratik sorun olarak ortaya çıkmasına nasıl mani olduysa; bugün de sorunun çözülüp normalleşmenin sağlanmaması için aynı şeyleri yapmaktadır.
IŞİD son tahlilde konjonktürel ve sonuna kadar manipüle edilen ve bir geleceği olmayan ‘mesiyanik-kült’ bir terör örgütü. Yarın neye dönüşeceği, var olup olmayacağı fazlasıyla meşkûk. İşin daha hazin yanı, IŞİD kabaca Suriye’de PKK’dan farksız hedefleri olan bir yapı. Birisi Kanton peşinde, diğeri devlet.
IŞİD; Irak ve Suriye rejimlerinin oluşturduğu yıkımda ‘global ve bölgesel aktörler adına’ çok daha kanlı bir şekilde rol alarak ve yerel nüfustaki çaresizlikten kaynaklanan konjonktürel desteği kazanarak var olabiliyor. PKK da Suriye’de Kürtlere yıllarca en ağır zulümleri yapan Baas rejiminin sebep olduğu yıkımın boşluğundan kaynaklanan konjonktürel alanı dolduruyor. Ne IŞİD’in ne de PKK’nın uzun soluklu şekilde Suriye’de bir gelecek vaat etmeleri mümkün değil.
PKK silah bırakmamak için ‘savaşacak düşman bulmakta zorluk yaşayacak’ bir örgüt değil. Bu duruma bugün IŞİD’in de dâhil olmasında bir orijinallik bulunmuyor. PKK açısından tablo böyleyken, hâlâ ‘Türkiye’de Kürt Meselesi’ üzerinden PKK’yı ve silahsızlanmasını konuşacak bir zemin de ortadan kayboluyor.