Kürt sorununun savaşa savaşa değil, konuşa konuşa çözülebileceğini ilk söyleyenlerdenim.
Hala da aynı düşüncedeyim.
Ancak PKK’nın bu düşüncede olmadığı, özellikle de 7 Haziran seçiminden sonra net olarak ortaya çıkmıştı.
Bu seçimde HDP oylarının altı milyonu aşması bile, PKK’yı savaş sevicilikten caydıramamıştı.
Hatta PKK’nın savaş seviciliği daha da azmıştı.
Nitekim PKK, Güneydoğumuzun illerinde, ilçelerinde hendek kazarak savaş çağrısı yapmıştı.
Hendek kazan PKK, aslında barışa mezar kazmıştı!
Dağdaki savaşı şehirlere taşımıştı.
Devlete “Sıkıysa hadi gel savaşalım” dercesine tahrikin kralını yapmıştı.
Elbette devlet bu çağrıyı karşılıksız bırakamazdı.
Nitekim de bırakmadı.
Var gücüyle PKK’nın bomba tuzaklayıp hendek kazdığı şehirlere abandı.
Savaşın acımasız kuralları yaşandı.
PKK’nın bomba tuzaklayıp hendek kazdığı o şehirler yandı, yıkıldı.
PKK hesaplamıştı ki, devleti tahrik edip şehirleri savaş alanına çevirirse, Kürtler ayaklanacaktı.
On iki milyon Kürt, PKK’ya militan yazılacaktı!
Kürtler koşup PKK’nın yanında saf tutacaktı.
Ama dağdaki hesap şehre uymadı!
Kürt halkı ayaklanıp PKK’nın yanında saf tutmadı.
Aksine bu savaşı tezgahlayan PKK’ya öfkelendi; kızdı.
Çünkü PKK’nın tezgahladığı bu şehir savaşının sonucunda, o şehirlerde yaşayan Kürtlerin evleri, işyerleri yanıp yıkılmıştı.
Bu şehir savaşı yüz binlerce Kürt’ü kendi vatanında mülteci yapmıştı.
Peki bütün bunlar yaşanırken, o şehirlerin, ilçelerin HDP’li belediye başkanları ne yapmışlardı?
Ve de “Türkiye partisi olacağız” sözüyle halktan oy alan HDP’nin eş başkanları, lider kadroları ne yapmışlardı?
Onlar PKK’ya karşı çıkacaklarına, PKK’ya destek çıkmışlardı.
Onlar da devlete meydan okuyup tahrikin kralını yapmışlardı.
Barışın diliyle değil, savaşın diliyle konuşmaya başlamışlardı.
“Sıkıysa milletvekili dokunulmazlıklarımızı kaldırın” demişlerdi.
“Savcılara ifade vermeye gitmiyoruz; sıkıysa gelip bizi alın” demişlerdi.
Polisler gelip onları evlerinden alırlarsa, bunu protesto etmek için, HDP’ye oy veren milyonların sokaklara döküleceklerini hesap etmişlerdi.
Ancak dağdakilerin hesabı şehre uymadığı gibi, HDP’lilerin de evdeki hesabı sokağa uymadı!
Nitekim HDP liderlerinin polis zoruyla savcılığa götürülmesini protesto etmek için sokağa çıkanların sayısı yok denecek kadar azdı.
Bir zamanlar HDP’nin çağrısı üzerine meydanlara toplanan on binlerce ateşli taraftar neredeydi?
Belli ki HDP ateşli taraftar desteğini yitirmişti.
7 Haziran seçiminden önce HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın kulaklara hoş gelen saz sesi, artık kulaklara itici gelen kaz sesine dönüşüvermişti!
Hendekli savaş siyaseti sonucunda Güneydoğu şehirleri enkaz haline gelince, saz sesi de kaz sesi oluvermişti!
Onun içindir ki HDP liderleri evlerinden polis zoruyla alındıklarında, kimsesizler mezarlığına götürülenler gibi, yapayalnız savcılığa gitti!
Bakalım onlar da, bu sorunun konuşa konuşa değil, savaşa savaşa çözüleceğini sananlar da, bundan bir ders çıkartabilecekler mi?
Türk’üyle Kürt’üyle halkın, savaş sevicileri desteksiz bırakacağını anlayabilecekler mi?