Medeniyetler, imparatorluklar, şirketler “yükseliş, duraklama ve düşüş dönemleri” yaşayabilir. Örneğin Osmanlı imparatorluğu yükseldi, durakladı ve düştü. Silahlı örgütler de yükseliş, duraklama ve düşüş dönemleri yaşayabilir. Örneğin İspanya’da ETA bunu yaşadı. PKK’nın da düşüş dönemine girdiğini düşünüyorum.
Bir sosyal veya etnik kimlik adına silahlı mücadele verdiğini iddia eden örgütlerin yükselme ve düşüşlerini etkileyen bir çok faktör var. Zamanın ruhu, örgütün o kimlik grubundaki psikolojik karşılığı, örgütün gördüğü fonksiyon, devletin siyaseti, liderlikler, uluslararası siyasetin dinamikleri gibi faktörler örgütlerin yükseliş veya düşüşlerini etkiler. Bu faktörler uygun bir kombinasyon oluşturduğunda örgütler yükselirler veya düşerler.
Silahlı örgütleri yükselten siyasal düzen
Silahlı örgütlerin bir kimlik grubu için meşruiyet algısını oluşturan en önemli faktör, içinde bulundukları ulus devletin siyasal düzendir. Bu siyasal düzenin bir topluluğu şiddet ve zorla baskıladığına inanılırsa, örgütlerin silah kullanması kimlik grubu tarafından meşru algılanabilir. Zora karşı zor, güce karşı güç, zorbalığa karşı zorbalık, silaha karşı silah anlayışı tarih boyunca meşruiyet bulmuştur. Devlet adaletsiz, haksız, hukuksuz ve acımasız güç kullanıyorsa; örgütler de aynı yöntemleri kullanması “karşılıklılık” olarak algılanmış, meşru hale getirilmiştir.
Silahlı örgütleri düşüren siyasal düzen
Eğer siyasal düzen; adaletli, toplulukları kimlikleri ile kabul eden, dil ve kültürel hakları tanıyan, sömürüye dayanmayan, insan haklarına saygılı, şiddet kullanımında meşruiyet arayan, demokratik bir hale dönüşürse; örgütün silah kullanım gerekçelerini meşrulaştıran psikolojik şartlar ortadan kalkmış olur. Bu yeni duruma değişerek uyum sağlayamayan silahlı örgütler düşüş dönemine girerler. Yok olmazlarsa bile zayıflar, küçülür, reaktif hale gelirler.
Devlet değişti, PKK değişmedi
Kürt sorununda siyasal ve demokratik mekanizmalar içinde yol alma imkanı oluştu. Dolayısıyla PKK’nın silahla gördüğü fonksiyona ihtiyaç kalmadı. Fakat PKK yeni şartlara uyum sağlayarak, yeni bir fonksiyon üstlenmek yerine, eski pozisyonda maksimalist bir tarzda kalmakta ısrar etti. Kendini yeni şartlara uygun dönüştüremedi. Kendi varlığını korumak temsil ettiğini iddia ettiği sorunun önüne geçti. Bu sebeple de düşüşe geçti. Nevruz şölenine bir milyon Kürt katılırken, PKK’nın şehir ayaklanması çağrılarına ancak yüzler civarında kişinin katılması tam da bu halin göstergesi.
PKK’nın Türkiye karşıtı pozisyonu
PKK Kürtlerin haklarını arama pozisyonundan, Türkiye karşıtı bir pozisyona düştü. Artık Türkiye’ye karşı düşman pozisyonuna geçmiş her bir devletin ittifak kurduğu bir manivela aracı pozisyonuna geçti. Türkiye ile Rusya arasında sorun olduğunda, Rusya’nın müttefiki oldu. Türkiye ile Esad arasındaki gerilimde Esad’a yakın durdu. Batı adına vekaleten savaş yürüten bir aracı haline geldi. Batı’nın çıkarlarına yakın, Türkiye’nin çıkarlarına karşıt oldu.
PKK, Türkiye içi dinamiklerle var olmak yerine, Türkiye dışı dinamiklerle beslenir oldu. İçinden çıktığı topraklara tam bir yabancı haline geldi. Hak arama davasıyla ilgili tüm algılardan uzaklaştı. Bu topraklara aidiyet duyan her kesime karşı psikolojik olarak en uzak noktaya düştü. Varlığının çok az bir kesim dışında meşruiyeti kalmadı. Bu hal bir örgüt için çöküşün resmidir. Hendek ve öz yönetim siyasetinin Kürtler nezdinde karşılık bulmamasının da bu çöküş sürecinin göstergesi olduğu kanaatindeyim.