Bunca can yitip giderken, insanın isyan etmemesi, neden diye sormaması mümkün değil. PKK’nın Türkiye’nin görünümünü değiştirmeye niyeti olduğu açık. Seçime gittiği için siyasi belirsizlik yaşayan, terör olduğu için güvenli olmayan, parası değer kaybettiği için ekonomik kriz sinyalleri veren, Doğu’sunda devlet otoritesi kuramadığı için iç savaş riski taşıyan bir ülke.
İşte PKK eylemleri, Türkiye’nin böyle bir ülke olarak görülmesine, bu şekilde algılanmasına hizmet ediyor. Üstelik bu algının sadece dünyada değil ülke içinde de gelişmesine katkı sağlıyor. Arka arkaya sıraladığımız bu nitelikler Türkiye’nin Mısır, Suriye, Tayland ya da terör saldırılarına maruz kalan başka ülkelerle aynı kategoride değerlendirilmesine yol açıyor. Bu kategori de 3. Dünya ülkeleri kategorisi.
Gerçekler PKK’nın yaratmaya çabaladığı görüntüyle uyumlu değilse, bu durumda soruları başka türlü sormak gerekir. PKK, ya eylemlerine karşılık Türkiye’nin yapacaklarıyla, alacağı önlem biçimleriyle, daha önceleri yaptığı hataları tekrarlamasını ve böylece gerçekten bir 3. Dünya ülkesi olmasını istiyor. Ya da sadece böyle bir izlenim vermeyi.
Kürt halklarına yararı var mı?
Türkiye’nin 3. Dünya ülkesi olması ya da öyleymiş gibi gözükmesini PKK neden ister? Diyelim ki, PKK Kürt halklarının özgürlükleri, hakları, barışı için mücadele veriyor. Hangi 3. Dünya ülkesinde halklar arasında eşitlik sağlanmış, hangisinde azınlık hakları yapısal anlamda çözülmüş, hangi birinde özgürlüklerden ve barıştan söz edilebilir?
3. Dünya ülkesi demek, fakirleşen, çatışan, dünya ile kavga eden, göç alıp göç veren ülke demek. PKK Türkiye böyle bir ülke olursa, Kürt halklarının özgürlüklerini korumayı başarmış mı olacak? Yanıt hayır olduğuna göre, ikinci seçeneğe bakalım.
PKK, Türkiye’nin 3. Dünya ülkesi olmasını değil, sadece öyle gözükmesini istiyor olabilir. Bu yöntemle Türkiye’nin Kürtleri ezdiği üzerinden yapılan küresel siyasette “el” kazanabilir; özerklik ya da bağımsızlığa gidecek yolda “mağdur haklın, haklı mücadelesi” bağlamında meşruiyet zemini genişletebilir. Yani bir yandan Türkiye’den kopma sürecine dünyayı alıştırırken, öte yandan o dünyadan da destek istenmesi söz konusu olur.
Bu teze dair de bazı sorunlar var, zira PKK’nın beklentileri arasında bir özerklik varsa, bunun en barışçı yolu Ankara’dan geçer.
Dublör görevi
Yapılacak yeni bir anayasa, yerinden yönetimleri güçlendirebilir ve İstanbul, Bursa, İzmir ne kadar özerk olursa, Diyarbakır da o kadar olur. Her bölge kendi kazandığını tüketir; böylece aslında en zengin bölgeler da özerk olmak ister. Tıpkı İspanya’daki Bask bölgesi gibi. Bunun Kürt halkına ne gibi avantajlar sağlayacağı ise açıklamaya muhtaç hale gelir.
Diyelim ki, PKK özerklik değil, bağımsızlık peşinde. Bağımsız Kürdistan’ın Suriye, Irak ve İran’ı kapsayıp kapsamadığı, bu bölgelerdeki tüm örgütlerin benzer beklenti içinde olup olmadığını bilmiyoruz; ama hem fikir olduklarını varsayalım.
PKK, asker polis öldürerek devlet kurulacağını sanıyor olabilir mi? Hayır. İşin içine halklar karışmadıkça, yani iç savaş olmadıkça bu gerçekleşmez. Ayrıca bir örgüt bağımsızlık istiyor diye devlet içinde devlet de kurulmaz. Yeni bir devletin kurulmasının yolu en az üç devletin karıştığı ve bunlardan da en az birinin küresel güç olduğu savaşlardan geçer. Ayrıca kurulacak devletin küresel güçlerce tanınması gerekir.
Bu beklentinin konjonktürde karşılığı yok. Yani Türkiye büyük hatalar yapmazsa, PKK kendi başına bu amacına ulaşamaz.
Geriye kalan olasılık ise terör yoluyla Türkiye siyasetini sevk ve idare etmek. Bu da PKK aklını aşan bir akla karşılık gelir. Yani Türkiye PKK ile vuruşuyor ama aslında başkalarıyla mücadele ediyor. Bakılması gereken PKK’nın değil başkalarının ne istediği.