İçerde ve dışarıda, çözüm sürecini itibarsızlaştırmak ve boşa çıkarmak için sistemli ve yoğun bir faaliyet yürütülüyor.
Çok yazdım, bir defa daha yazmakta beis yok.
Hükümet, tamamen ‘made in Türkiye’ modeliyle bu ulusal yaramıza bir çözüm arıyor.
Asıl itiraz, bu yeni anlayışa ve bu modeledir.
Uluslar arası aktörler ikna edilmeden bu iş olmaz diyorlar.
Uluslar arası aktörlerin nasıl ikna olacağına dair, tek söz etmiyorlar ama.
Sorunu bu hale getirenler uluslararası aktörler değil mi?
Çözümün, ne Ortadoğu’da ne dünyada hiçbir uluslar arası aktörün çıkarına uymadığını daha öğrenemedik mi?
Bize hikaye anlatmayın!
Türk-Kürt siyasi ittifakıyla adete uçacak olan bir Türkiye’yi kimse ne Ortadoğu’da ne dünyada görmek ister.
Türkiye bu prangadan, bu ulusal esaretten, cesur bir lider ve güçlü bir partinin öncülüğünde ilk kez kurtulmak istiyor.
Bu meselenin tarihinde, Türkiyeci bir çözüm ilk kez deneniyor.
Bu ülkeyi seven herkesin bu çözümün arkasında durması gerekir.
Tarihin yakası sizin omuzlarınızda yazıları yazmak kolay, zor olan tarihsel sorumluluk yüklediğiniz insanın, kuşatılmasına, bu kuşatmada başrolü oynayan sizin gazeteniz bile olsa cesaretle karşı çıkmaktır.
Erdoğan’ın Başkanlığından korku duyanlar, o başkan olmasın da varsın Kürt -Türk gençleri, sittin sene daha, dağlarda birbirini kovalamaya ve öldürmeye devam etsin diyenler, bu ülkeyi seviyor olamazlar.
Kürt sorununu çözmek, Recep Tayyip Erdoğan’a Başkanlık getirecekse, Türkiye barışını görmesin, yani savaş sürsün diyorlar.
Öcalan İmralı’da 14 yıldır dört duvar arasında yaşıyor.
O dahi Başkanlık sistemini tartışmaya hazır ve karşı değil (Umarım tam da bu konuda BDP’li heyetle, ‘uyarı selamı’ yollayan ‘kızıl milyarderimize’ kulak asmaz!)
Erdoğan’a ve AK parti hükümetine öfke duyanlar, bir ülkenin barışını bu öfkeye feda etmeye hazır olanlar, Başkanlık sistemini tartışmak bile istemiyorlar.
Erdoğan’ın liderliğinde, Türkiye son on yılda daha mı kötüye gitti?
Yoksa siz, Genel Kurmay’a ayda bir verdiğiniz tekmilleri, esas duruşta aldığınız brifingleri mi özlediniz?
Kürt sorunu sizin uluslararası aktörler dediğiniz güçlerin ve Ergenekon’un kontrolünde yol almaya devam etseydi, Türkiye, bugün çözüme daha mı yakın olurdu?
‘Türkiyeci çözümün’ dayandığı düşünsel zemini bin bir bahaneyle bu medya ve bu medyanın ‘klancı’ aydınları kontrol ettiği sürece, her gün yeni bir açmaz, her gün süreci itibarsızlaştırmaya v Başbakan’ı kuşatmaya yarayacak organize bir haberle karşılaşmak kaçınılmazdır.
Alabildiğine pervasızlar!.
PKK ve Öcalan’ın dahi aklına gelmeyen her nasılsa onların aklına geliyor.
Öcalan farklı düşünüyor ama, onlar ‘İşe, silahlı PKK’li grupların ülke topraklarını terk etmesi talebiyle başlamasak olmaz mı acaba? Siyasi çözüm olsun sonra silah işine bakalım’ diyorlar..
Olur!
Silahsızlanmayı şimdilik erteleyelim o çok mühim bir şey değil!
Lazım oldukça kullanılmak için, silahlar dursun bir kenarda!
Silahsızlanma için aceleye ne gerek var? Nasılsa ‘uzman’ların, çocukları için bir risk yok. Şimdiye kadar bir köşe yazarının oğlu Cudi’de Gabar’da, sınır boylarında ölmediyse, bundan sonra da ölmez!
Nasılsa son iki yılda hayatını kaybeden 1500 gencin hiç biri bir köşe yazarının veya bir ‘uzmanın’ çocuğu değildi!
Ölenler gariban Türk ve Kürt çocukları, eh Erdoğan köşke çıkacağına birkaç bini daha ölse ne olur ki!
Şu muazzam Türk demokrasisi, ne idüğü belirsiz bir barışa feda edilir mi!?
Halil Berktay yazıyordu geçenlerde..Biri, ‘Valla’ diyormuş, ‘ben Türkiye Kürtlerine ‘kendini kurtaran kaptan’ vaziyetlerini hiç yakıştıramıyorum. Rojava’da kıran kırana mücadele yürütülürken, İran Kürdistanında tık yokken, Barzaniler milyar dolarlarla oynarken, AK partiyle anlaşmak, Kürdistan davasına ihanet değil mi?’ diyesiymiş? Halil Berktay, Türk usulü bu yeni ‘Pan-Kurdizm’ e şaşıp duruyordu haklı olarak.
Öcalan’ın ve PKK’nin aklına gelmeyen bunların aklına geliyor ve gelecek!
Ama boşuna, çözüm süreci anlayamayacakları kadar haklı ve gerçekçi bir zeminde seyrediyor.
Sahipsiz de değil!
Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var, bunu unutuyorlar!