PKK yöneticilerinden Duran Kalkan geçen hafta PKK medyasına yaptığı açıklamada “öz savunma dönemi bitti, taktik saldırı dönemi başladı” diyerek PKK’nın bomba yüklü araç terörünün adını koydu.
Kalkan’la eş zamanlı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da “Başkanlık sistemi Türkiye’ye ancak kanla gelir” diyerek sadece demokratik bir tartışmayı kanla boğmaya çalışmadı ya da Türkiye’yi tehdit etmedi; hangi kan döken yapılarla eş güdüm içinde olabileceğini de düşündürttü.
Uzayıp giden bir çetele zaten vardı ama PKK’nın-silah bırakmayıp o silahı Türkiye’ye doğrulttuğu bir dönemde- CHP’nin de kan vaat etmeye başlaması boşlanacak şey değil.
Neler mi var o çetelede? Birkaç örnek:
İmralı tutanaklarında CHP genel başkan yardımcılarının Öcalan’a, Öcalan’ın Kılıçdaroğlu’na selam gönderdiği, küresel aktörlerin S.S. Önder aracılığıyla Öcalan’a götürdüğü teklifte CHP’ye yüklenen kilit bir rol var.
30 Mart yerel seçimlerinde, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 7 Haziran genel seçimlerinde CHP ile HDP kamuflajına bürünmüş PKK’nın taktik işbirlikleri var. CHP İstanbul milletvekili Şafak Pavey’in HDP eş başkanı kamuflajıyla PKK siyaseti güden Demirtaş’a kameralar önünde “birlikte iyi salladık” deyişi var.
O işbirliğinin şiddetiyle güneydoğuda ilçelerin işgal edilmeye kalkılması, hendeklerin açılması, şehitler, ölümler, el yapımı bombalarla parçalanmış vücutlar var.
Seçim kampanyaları doğuda PKK, batıda Doğan ve Gülen medya tarafından yürütülen HDP’nin başta Kürtler olmak üzere kendisine inananları hendeğe yuvarladığı ve kana buladığı “seni başkan yaptırmayacağız” mottosunu şimdi CHP’nin ağzına almışlığı var.
PKK eline ağır silahlar verdiği 40 kiloluk çocuklara mahalleleri işgal ettirip ahaliye eziyet ederken susan; “barikatlar, direniş, devrim, hey!” türküsü söyleyen hastalıklı sola kucak açan; teröre destek imzası veren 1128 dangalak akademisyene -çok af edersiniz, başka bir sıfatı layık göremem kendilerine- sahip çıkan Kılıçdaroğlu’nun YDGH’lı teröristlere “arkadaşlar” demişliği var.
Sınır hattına açtıkları tünellere Suriye’den PYD’li girip Türkiye tarafından PKK’lı olarak çıktıkları halde Kemal Beyin “PYD terör örgütü değildir” demişliği var.
Hendek terörü başlatan PKK’nın askeri, siyasi, ahlaki, toplumsal her alanda çok ağır yenilgiye uğratıldığı, sadece HDP’li siyasetçilerin değil silahlı PKK’lıların da -Diyarbakır Dürümlü Köyünde olduğu gibi- asil Kürtlerce kovalandığı bir zamanda CHP’nin PKK’ya karşı aniden geliştirdiği bir merhamet (!) var.
Ne kırsalda ne şehirde tutunamadığı için bomba yüklü araçlarla sinsi intihar saldırılarına girişen yenik PKK’nın artık yerine getiremediği “seni başkan yaptırmayacağız” ödevini üstlenen bir CHP var.
PKK’nın bir numarası Cemil Bayık Le Monde röportajında “hedefimiz Erdoğan” diye dünyaya ilan etmişken Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a hitapla “kandan besleniyorsun” (!) demişliği bile var!
Kandil’deki terörist başlarının sırayla CHP’ye “Türkiye’ye demokrasiyi ancak birlikte getiririz” demişliği var ama Kılıçdaroğlu’nun bir kez bile “hadi oradan terörist!” demişliği yok!
CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’ın “CHP, HDP çizgisine çekildi” eleştirisinde HDP’den kastının PKK olduğunu herhalde Kemal Bey bile anlamıştır. Ama sonuç neden değişmemektedir? Demokratik hükümet sistemlerinden biri olan ve ancak anayasal hükümler göre ve halkoyuyla geçilebilen başkanlık sistemi tartışmasını Kılıçdaroğlu neden kanla boğmak istemektedir?
Bana ayrılan yerin sonuna geldik. Cevap yarına...