PKK'nın yayın organı Fırat Haber Ajansı, ne idüğü belirsiz birtakım görüntülerle Türk Silahlı Kuvvetleri'ni töhmet altında bırakmayı hedefleyen bir yayın yaptı. İddiaya göre TSK, sınır ötesi operasyonda kimyasal silah kullanmıştı.
Ardından PKK'nın siyasetteki sözcüsü vazifesini üstlenmiş olan HDP, MYK'sını toplayarak bir açıklama yaptı. Söz konusu görüntülerden hareketle Birleşmiş Milletler'i ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü'nü (OPCW) göreve çağırdı.
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, PKK'ya karşı operasyonlarda "kimyasal silah kullanıldığı" iddialarına ilişkin Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın cevaplaması istemiyle soru önergesi hazırladı.
HDP'li vekil Ayşe Acar Başaran PKK'nın kanalında Türkiye'nin Cizre'de de kimyasal silah kullandığını, uluslararası toplumun müdahale etmesi gerektiğini söylerken ekranda şu cümle yazılıydı: "İşgalci Türk devleti 17 gerillayı kimyasal silahla şehit etti".
HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü, TBMM Genel Kurulu'nda "Saddam'dan bir farkınız kalmadı, sonunuz da öyle olacak" diyerek tehdit savurdu.
PKK'nın yalanıyla devleti suçlayan Selahattin Demirtaş ise "uluslararası bir heyetin konuyu araştırmak için bölgeye gitmesi gerektiğini" söyledi. "Muhalefet bu görüntülere sessiz kalamaz" diyerek bir taraftan da 6'lı masayı tehdit etti.
Demirtaş'ın çağrısına CHP adına Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'dan yanıt geldi. Tanrıkulu, sosyal medya hesabından, kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüntüleri izlediğini ve konuyla ilgili Meclis'e soru önergesi sunacağını söyledi.
PKK yandaşlığıyla tanınan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, terör örgütü PKK'nın kanalında, cesetleri incelediğini söyleyerek kimyasal silah kullanıldığını iddia etti.
Herhalde bu kadarı ülke olarak yeniden nasıl bir iftira ve yalan operasyonunun içinde olduğumuzu anlatmaya yeter.
Farkındaysanız tıpkı Türkiye DEAŞ'a yardım ediyor iftirası gibi, hendek terörü zamanında Türk ordusu sivilleri katlediyor diye Avrupa'yı ABD'yi alarme etmeye çalışmaları gibi, tıpkı SİHA'larla piknik yapan insanları öldürüyorlar iftirası gibi, tıpkı Türkiye Suriye'de sarin gazı satıyor yalanında olduğu gibi Türkiye'yi dış müdahaleye açık hale getirmek adına girişilen kampanyalar.
Bu iftiralarda amaç belli, Türkiye'yi itibarsızlaştırmak ve mevcut iktidarı gayrimeşru hale getirmek. Bu ilk kez karşılaştığımız bir durum değil. 10 senedir bu yalan ve iftiralarla örülmüş uluslararası bir psikolojik harekatı yarmakla uğraşıyor Türkiye. Avrupa ve ABD ile durduk yere ilişkilerimiz bozulmadı. Biz böyle olsun istemedik. Ama FETÖ ve PKK üzerinden Türkiye'yi hedefe koyan aktörlere karşı bu millet adına onurlu bir mücadele vermek gerekiyordu.
Ve ne yazık ki bu süreçte muhalefet, iktidara muhalefet etmeyi ülkeye muhalefet etmekten ayrıştıramadı ve terör örgütlerinin söylemlerini tekrar ederek FETÖ ve PKK'nın ekmeğine yağ sürer konuma geldi. O kadar ki Kandil'in teşekkür mesajlarına mazhar oldu.
Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan yapıldıktan sonra CHP, FETÖ elebaşı başta olmak üzere ne kadar Türkiye düşmanı varsa hepsinin iş buyurduğu bir acente haline geldi.
Bazen FETÖ merkezli bazen PKK merkezli çıkan bu iftira kampanyaları esasta bir konsorsiyum tarafından yürütülüyor. İçerideki muhalefet blokuna iftiraların meşrulaştırılması için çok iş düşüyor! Mesela Meclis çatısı altında bu iftiraların dillendirilmesi önem arz ediyor. Zira bu, "yalana itibar kazandıracak" kritik bir işlev görüyor.
Muhalefet bloku bazı iftira ve iddiaları hep birlikte dillendiriyor. Seçmen sosyolojilerine ve yalanın menşeine göre bazı ortaklar bazı konularda sessiz kalmayı tercih ediyor. Örneğin LGBT konulu bir gündem olduğunda HDP ve CHP birlikte pozisyon alıyor 6+2 masanın sağ muhafazakar kanadını oluşturan ortakları masanın altına saklanıyor.
Mehmetçik şehit olduğunda hep birlikte taziye mesajı atanlar, "Mehmetçik kimyasal silah kullanmıştır" iftirası karşısında üç maymunu oynuyor. Bakıyorsunuz Saadet Partisi'nden, Gelecek'ten, DEVA'dan, İYİ Parti'den ses çıkmıyor.
İttifak ortaklarının bu iddiasına açık destek vermedikleri müddetçe imajlarını koruyabileceklerini düşünüyorlar.
Oysa "bu iddiayı ortaya atanlar ve savunanlarla aynı masada bulunamayız" demedikleri müddetçe halkın nezdinde onlarla birlikte haşrolacaklar.