Hiiiç öyle kendimizi aldatmayalım!
Bu ülkede eğer bir Kürdün içine bağımsızlık ateşi düşdüyse artık ağzınızla kuş tutsanız onu bir daha caydıramazsınız!
Mârifet işi o raddeye getirmemekdir ve eğer geldiyse müsebbibini de öyle Cehennemin dibinde, yok Okyanuslar ötesinde, Kafdağı’nın gerisinde aramak abesdir.
Aynaya bakmamız kâfî!
Ben bakdım ve çok fâidesini gördüm.
Eğer bu ülkede bâzı Kürdlerin içine bağımsızlık ateşi düşüyorsa müsebbibi Türklerdir!
Mârifet işi o raddeye getirmemekdir derken kasdım tabii aynı zamanda onlara hiç değilse bundan böyle yenilerinin katılmasını önleyecek bir düzen kurmakdır.
Bu düzense bu memleketde herkesin kendini eşit haklara ve fırsatlara sâhib birer yurddaş olarak hissetmesini ve sâdece hissetmekle de kalmayıp yaşamasını sağlayacak olan düzendir.
Onyıllardır mütemâdiyen aynı şeyleri konuşuyor olmamız aslında bir aciz belgesidir!
Ya bu problemi halletmeye yeteneğimiz yok ya da niyetimiz anlamına gelir ki ben daha ziyâde bu ikinci şıkkın geçerli olduğu kanaatini taşıyarak kahroluyorum.
Peki, hiç mi müsbet gelişme olmadı?
Oldu tabii ve olmaya da devâm ediyor ama unutmamalıyız ki hayâtın hemen her safhasında “momentum” (eşref saat) diye bir an da vardır.
Herhangi bir problemin çözümü, sâdece o çözümün bir ara uygulanmasıyla vukû bulmaz. Vakitlice yapılması da şartdır! O vakti kaçırdınız mı artık o çözümün hükmü de kalmaz!
Nitekim kalmadığını da gün-be-gün müşâhade ediyoruz.
Bakınız, şu dinine yandığımın memleketinde nesiller boyu Kürdce şarkı söyleyenin anasından emdiğini burnundan getirdiler!
Kat’iyyen sözlerini anlamaksızın papağan gibi İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca söyleyenler el üstünde tutuluyordu ama bir “Kıro” çıkıp kendi dilinde, yâni şu ülkede binlerce yıldır konuşulan bir dilde kendi sözlerini terennüm etdi miydi polisiyle jandarmasıyla üzerine çullanıyorduk.
Ne kadar iyi bir halt etdiğimiz de en geç PKK ortaya çıkıp kendi “kahramânı”nı yaratınca tebellür etdi.
Normal demokratik bir hukuk devletinde bir Abdullah Öcalan, yüksek öğrenimini bitirip yedek subaylığını yapdıkdan sonra iyi bir işe giren ve muhtemelen bir süre sonra da evlenip çoluğa çocuğa karışarak sâkin bir hayat süren bir yurddaşımız olurdu, tıpkı milyonlarcamız gibi!
Ben hep söylemişimdir, kahramanları anlamak için önce onların ortaya çıkmasını zarûrî kılan sebeblere bakmak lâzımdır diye...
Şimdi de oturmuş dostlar alışverişde görsün misâli tartışır gibi yapıyoruz, yok efendim, anadilde eğitim olsun muymuş olmasın mıymış!
Ulan, olsa ne yazar olmasa ne yazar bu saatden sonra?
Oldursan PKK’yı kesecek mi?
Bütün güneydoğumuza muhtâriyet versen kesecek mi?
Hayır, kesmez!
Kesmesi eşyânın tabiatına aykırıdır, çünki burnuna barut kokusu gelmiş bir kere!
Onun için yapılabilecek en doğru şey bütün Kürd yurddaşlarımıza temel demokratik haklarını, ki muhtâriyet bu temel haklardan değildir, derhâl en geniş bir şekilde verdikden sonra o “hürriyet mücâhidi” pozundaki pederşâhî kabadayıları da sıraya dizip hepsine sormakdır:
“Arkadaşlar, sizin, kırıp dökmek, öldürüp yaralamak ve yakıp yıkmakdan başka şu aziz soydaşlarınız için kalkınma projeleriniz nelerdir? Siz Şırnak’daki insanı İzmit’dekiyle aynı düzeye getirmek için hangi planı öneriyorsunuz?”
Bakalım “tıs” mı diyecekler “pes” mi?
Ama bunun için de tabii önce Türklerin adam olmaya niyet etmesi gerekir!