Çözüm süreci bitmedi sadece yeni bir aşamaya girdik. Sonuçta Kürt sorunu dediğimiz şey son noktada siyaset yoluyla çözülebilir bir sorun. PKK/ HDP çizgisi çözüm sürecini, “güç devşirme” ve devletin yerine geçecek şekilde, gündelik hayatı kontrol etmeye çalışarak, “alan hakimiyeti” için kullandı. Bu iki siyaset de çözüm sürecinin özüne mutlak aykırıydı.
PKK, yeterince güç topladığını ve şehirlerde alan hakimiyeti sağladıklarını düşündükleri için bir yandan da “tehdit politikaları” oluşturmaya başladı. Türkiye’yi şehirlerde ayaklanma çıkarmak, halkı silahlı bir şekilde topyekûn sokağa dökmekle tehdit etti. Ellerinin güçlü olduğunu, şiddet kartı ile istediklerini alabileceklerini düşündüler.
Rojova- Kobani eksenlerinde egemenlik kurmaları, DAEŞ karşıtlığı sayesinde sağlanan Amerikan müttefikliği ile de kendilerini daha da güçlü hissettiler. En son HDP’nin seçim başarısı ile özgüvenleri tavana vurdu. Bu havayla da yeniden silahlı eylemlere başladılar.
PKK Rojova’nın benzerini Türkiye’de istiyor
PKK 30 yıldır savaşma alışkanlığına sahip. Silahlı çatışmalara ara verebilme yeteneği ve deneyimine sahip olmakla birlikte, silahlı çatışmayı sona erdirebilme yeteneğine sahip değil. Çünkü çözüm süreci başarıldığında, örgütteki pozisyonlar ve güç dengelerinin değişmesi gerekecek. Ateşkes döneminde pozisyon veya güç dengesi nadiren değişir. Ama barış yapılırsa hem kurumsal yapı hem de kişilerin pozisyonu değişmek zorunda. PKK liderliği bunu istemiyor. İstedikleri şu: Dağdaki kurumsal yapı ve örgütteki kişisel pozisyonlarının, Türkiye içinde tanımlanmış bir toprak parçasına olduğu gibi taşınması. Özellikle Rojova deneyimi sonrası, Rojova’nın benzerini Türkiye’de kurma talepleri oluştu. Bu talep oldukça maksimalist ve devlet tarafından kabulü imkansız. Bu şekilde bir talep düzeyi, çözümü imkansız kılmak demektir.
PKK’nın devrimci solculuk ideolojisi çözümü engelledi
PKK’nın çözüm sürecine eşlik edememesinin ikinci sebebi, lider kadrolarının Kürtlüğü kadar, belki de ondan fazla devrimci sol refleksleri. Etnik taleplere bağlı bir sorun çözülme potansiyellerine zor da olsa sahiptir. Fakat devrimci Marksist taleplerin iktidarları devirmeden bir dur noktası pek yoktur. Bugünkü PKK liderleri hedeflerine AK Parti’nin iktidardan uzaklaştırılması, hatta sol bir devrimle devlet düzeninin değişmesini de eklemiş durumdalar. Bu Marksist aşırı sol talepler, Kürt sorununun çözümünü zorlaştıran önemli nedenlerden biri haline geldi.
PKK’nın DAEŞ ile mücadele üzerinden kimliğini tanımlama çabası
PKK, DAEŞ ile sahada savaşmayı büyük bir siyasal fırsat olarak gördü. Amerika ve Avrupa’nın DAEŞ mücadelesinin aracı olarak meşruiyet kazanmaya çalıştı. Amerikalıların sahadaki partneri olmanın getirdiği avantajlar üzerine siyaset kurmaya başladı. DAEŞ karşıtlığını nerdeyse kendi kimliğini kurmanın yeni bir aracı haline geldi. DAEŞ ile karşıtlığı siyasal bir mücadele dışında ideolojik bir mücadele formatına dönüştürüp, İslamcılık karşıtı bir pozisyon inşa etmeye başladı. Sonrasında da DAEŞ ile AK Parti arasında ilişki var “siyasal yalanını” sistematik bir şekilde yayarak, DAEŞ üzerinden bir taşla birden fazla kuş vurmaya çalıştı. PKK’nın DAEŞ siyaseti bugüne kadar iyi işler gibi göründü.
Türkiye devletinin yeni siyaseti
Devlet elitinin zihninde çözüm süreci ile ilgili kırılma 6-7 Ekim Olayları ile gerçekleşti. Bu olay sonrası, PKK-KCK-HDP çizgisinin çözüm sürecini güç devşirme ve şehirlere hakim olma için kullandığı kanaati için son nokta oldu. Devlet yeni siyaset arayışlarının ip uçlarını vermeye başlamıştı. Suruç olayı dönüm noktası oldu. Devlet Amerikalılarla anlaşarak, hem DAEŞ hem de PKK’yı bombalaması ile PKK’nın tüm kurgusunu bozmuş oldu.
Yeniden zor bir döneme girdik. Şiddeti siyasal bir araç olarak görenler, şiddeti gündelik hayatımıza yaymaya çalışarak istediklerini elde etmeye çalışacaklar. STAR’ın önüne konulan bomba da bu halin örneklerinden biri. Geçmiş olsun.