PKK sorununun tartışıldığı çerçeve beni hep rahatsız edegelmiştir.
Gezi meselesinin tartışıldığı çerçeve de bana PKK meselesine senelerce devletlü kesimin yaklaşımını çağrıştırıyor ve itiraf edeyim, bir parça rahatsız ediyor.
PKK meselesinin ve Gezi olaylarının benzer yönleri ne olabilir?
PKK büyük bir silahlı teşkilat, büyük ölçüde küresel uyuşturucu ticareti süreçlerinin bir parçası, bu çapta bir silahlı teşkilatın, hangi ülkeler olduğunu net bilemem, büyük devletlerin istihbarat teşkilatlarıyla ilişki içinde olmadığını söylemek mümkün değildir.
Bu açıdan baktığınızda, eski devletlü söylem PKK sorunu ile yabancı istihbarat teşkilatlarını hep beraber düşündü, bu analiz düzeyi kısmen doğru, kısmen yanlış, en azından yetersiz idi.
Ama, yabancı istihbarat teşkilatlarının konuya ilgisinden bağımsız olarak, ülkemizde elli bin kürt genci dağa çıktı, önemli bir bölümü yaşamını yitirdi, ama bu durum PKK’ya yeni katılımları engellemedi.
Devletlü zihniyet, eski Türkiye zihniyeti meseleye yaklaşımında yabancı istihbarat teşkilatlarına odaklanacağına elli bin kürt gencinin, makul olalım, küçük bir kısmının kandırılmış, aldatılmış olduğunu kabul etsek bile, dağdaki beş bin kişilik PKK kadrosunun neden yaklaşık on kere sıfırdan yenilendiğine odaklansa idi, muhtemelen konuyu bugüne kadar getirmez idik.
Yabancı istihbarat teşkilatlarının konuya dahli mutlaka gerçektir ama elli bin kişinin dağa çıkması daha da gerçektir, hiçbir istihbarat teşkilatı da elli bin genci dağa çıkaramaz.
Gezi olayları PKK meselesi ile, kürt meselesi ile mukayese edilemeyecek kadar önemsiz bir konudur ama yine de önemlidir.
İstihbari bilgilerim sıfır mertebesindedir ama birileri bana Gezi olaylarının arkasında yabancı istihbarat teşkilatlarının, farklı çıkar gruplarının olduğunu söylerse, buna a priori itiraz etmem, muhtemeldir, arka planda birileri, benim aklımın eremeyeceği gerekçelerle ve yöntemlerle, ülkemizdeki siyasal iktidara tuzak kurmuş olabilir.
Suriye politikamız, Mısır’da sandık sonuçlarına verilen destek, kürt meselesinde çok önemli barış girişimi ortada iken birilerinin de Türkiye’de siyasi iktidarı destabilize etmek istemiş olmaları ihtimaliyat hesaplarında bir yerdedir.
Ama, bir de, Gezi olaylarına katılan azımsanamayacak kadar insan, genç vardır.
Bunların bir bölümü görevli dahi olabilirler ama bu “görevli olma” durumunu çok genişletirsek büyük bir siyasi hata yaparız, esas siyasi tuzak da bu olabilir.
Türkiye’ye karşı birilerinin tuzak kurmuş olmaları muhtemeldir ama bu tuzak meselesi ağırlıklı olarak MİT’in görev alanına giren bir konudur, mutlaka önlemler alınmıştır, karşı hamleler düşünülmüştür, en azından öyle olması gerekir.
Ancak, dağa çıkan her kürt gencinin kandırıldığı savı ne kadar yanıltıcı ise, Taksim’e, Beşiktaş’a çıkan herkesin de kandırılmış olduğu savı o kadar yanıltıcıdır.
Toplumun, seçmenin yüzde on beşi dolayında bir kesimde ciddi bir rahatsızlık olabilir, bu oran siyasal iktidar için önemli olmayabilir, muhtemelen siyasal iktidar ağzıyla kuş tutsa AK Parti’ye oy vermeyecek bir kesimdir bu ama MİT yabancı istihbarat birimlerinin kurduğu tuzaklarla ilgilenir iken, siyasal iktidarın asli görevi, kendi seçmeni olmasa da, bu kesimin taleplerinin demokratik hukuk devleti ilkeleriyle uyumsuz olduğu düşünülse de, her memnuniyetsizlikle en sonuna kadar ilgilenmek, nedenlerini araştırmak, yapılabilecek bir şey varsa yapmaktır.
Memnuniyetsizlik izhar eden vatandaş sayısı bir kişi bile olsa durum değişmemelidir.
Gezi olaylarına katılan kişilerin itiraz konuları ile kürt meselesini mukayese etmek kürtlere büyük haksızlık olabilir, önem dereceleri bir açıdan mukayese bile edilemeyebilir ama başka bir açıdan da belki hoşnutsuzluk hiyerarşisi yapmanın demokratik olmayacağı da söylenebilir.
Gezi olaylarının içeriğinin, düzenleyenlerin, katılanların ötesinde büyütüldüğü kanısındayım.
Türkiye ancak demokratik kitle partileri tarafından yönetilebilecek bir ülkedir; bu partilerin olmaz ise olmazı da her memnuniyetsizliğin sonuna kadar üzerine gitmektir.
Komplolar var ise, neden olmasın, bırakın devletin istihbarat örgütleri bunlarla ilgilensin.
Siyasetçi de kendi işini yapsın, sıfır dışlama ilkesi ile, her vatandaşı potansiyel seçmeni görsün ve nitelikli kamu hizmeti oltası ile peşine düşsün.