Suruç’taki intihar saldırısı, “dramatik siyasal olay” kategorisine girecek kadar önemli. Bu olayın iki boyutu var. İlk boyut insani boyut. 32 gencimizin bombayla parçalanması ifadesi zor bir acı yarattı. Terörün en acımasız şekline şahit olduk. Olayın ikinci boyutu ise siyasal. Bu patlama, yeni siyasal dinamikler üretebilecek potansiyelde bir olay.
Suruç olayının siyasal anlamı şu: Suriye’nin kuzeyinde PYD ile DAİŞ arasındaki mücadelenin Türkiye sınırlarının içine taşınması. Hem PKK’nın Suriye kolu olan PYD hem DAİŞ Türkiye’den savaşacak insan gücü toplamaya çalışıyor. Teorik olarak hem PYD hem DAİŞ Türkiyeli değil. Fakat hem bombayı patlatan intihar bombacısı hem de bombayla bedenleri parçalanan gençler Türkiyeli. Suruç olayı, PYD ile DAİŞ arasındaki çatışmaların Türkiye’ye yansımalarının bizi ne kadar zora sokabileceğini ikinci kez gösterdi. PKK/PYD ile DAİŞ arasındaki şiddet sarmalını, Türkiye dışında tutabilmenin yollarını bulmalıyız.
Pankürdizmin Türkiye’ye maliyeti
PKK siyasal çizgisindeki Kürt Hareketi’nin bu dönemdeki en büyük önceliği Suriye kuzeyinde bir toprak parçasına egemen olmaya devam etmek ve bu alanı büyütmek. Bu amaçları için de bu süreçte oluşan tüm siyasal dinamikleri hızla Türkiye’ye taşıyorlar. Bunu en son 6-7 Ekim Olayları’nda görmüştük. Kobani duyarlılığı Türkiye’de 50 kişinin ölümüne yol açan süreci tetiklemişti. Aslında benzer bir durumun daha büyük hali ile karşı karşıyayız. Suruç’taki bu vahşi saldırı, hızla Türkiye içinde yeni gerilim hatlarına dönüştürülüp, yeni siyasal mevziler kazanmaya dönüştürülüyor.
HDP barış kelimesiyle çatışma çağrısı yapıyor
Kürt siyasal hareketi, dilinden barış sözcüklerini düşürmese bile, her şeyi çatışarak, terör yöntemlerini de kullanarak elde etme geleneğine sahip realist bir hareket. Terörü barış kelimeleri ile meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Yaptıkları her türlü şiddeti barış adına yaptıklarını söylüyorlar. PKK/KCK/HDP çizgisi, insanlık tarihinde en fazla barış kelimesini kullanarak şiddet ve terör uygulayan hareket olmayı hak ediyor. Kendilerini o kadar “mutlak iyi ve mutlak masum” görüyorlar ki, iyi adına ne varsa onlara ait psikolojisindeler. Bu sebeple de en masum kelime olan “barışı” onların tapulu malı gibi kullanıyorlar. Garip olan şu ki, barış kelimesini kullandıklarında kendileri dışındakiler yeni bir şiddet dalgası mı geliyor diye korkuyor.
Siyasal gerilimin kazananı olacağını düşünüyor
PKK/KCK/HDP çizgisi, siyasi gerilimin yükselmesinden çekinmiyor. Gerilimin yükselmesinden kaybedecek şeyleri olmadığını düşünüyorlar. Devletin gerilimi kendileri kadar yükseltmeye cesaret edemeyeceği kanaatindeler. Eğer ellerini yükseltirlerse, devletin geri adım atacağını düşünüyorlar. Çatışma ortamı olursa da, Kürtlerin kendi lehlerine daha fazla konsolide olacağını düşünüyorlar. Uzun süredir gerçekleştiremedikleri “şehir ayaklanmaları” için fırsat doğacağını var sayıyorlar. Bu sebeple itidal çağrıları yerine hep silahlanma, sokağa çıkma çağrıları yapıyorlar. Fakat, bu sefer şiddeti yeniden başlatanın devletin değil, kendilerinin olduğu gerçeği var. Çözüm süreci yeniden “bilek güreşi dönemine” girerse, ki o yöne gidiyor, kendileri daha fazla zarar gören taraf olabilir.
Ceberut olmadan nasıl etkin devlet olunur?
6-7 Ekim Olayları’ndan sonra Suruç patlaması da, bu türden dramatik siyasal olayları önleme veya sonrasında süreçleri yönetebilmenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Gözler akıllı ve etkin bir devlet aradı. Gündelik hayatın güvenliğini devlet sağlamadığında boşluğu meşru olmayan güçler dolduruyor. Devletin ceberut olmadan, demokrasinin sınırları içinde, siyasal olayları etkin bir şekilde kontrol edebilmesi gerekiyor. Devletin güvenlik sağlamada yetersiz kaldığı görünümü, dramatik siyasal olaylar üretmeyi strateji olarak benimsemiş kesimleri cesaretlendiriyor. Geniş halk kitlelerinde ise devlete ve hükümete karşı güvensizliği besliyor. Güvenliğimiz için PKK/PYD ile DAİŞ’in topraklarımızda hesaplaşmasına müsaade etmemeliyiz.