PKK, hiçbir dönemde bağımsız bir devlet hayalinden vazgeçmedi. 2003’den sonra ABD ve İsrail’in yardımıyla toparlandıktan sonra bu hayale daha çok yaklaştığına inandı. Türkiye’nin önce İsrail’le, ardından Arap Baharı nedeniyle İran, Irak, Suriye ve Rusya ile arası açılınca ayrı devlet hayalleri iyiden iyiye depreşti. Türkiye-İsrail ilişkileri Mavi Marmara Krizi ile dip yapınca PKK sadece İran ve Suriye ile değil, İsrail’le de açıktan ittifak kurma imkânını buldu. İsrail Kabinesi PKK’ya yardımı tartıştı, Kandil’e İsrail’den tırlarla yardım gitti. İsrail’in örgüte desteği anlık istihbarata kadar uzandı.
Türkiye’nin Suriye’de çok keskin bir şekilde taraf haline gelmesi, buna karşın Batı tarafından yalnız bırakılması ise örgütün ekmeğine yağ sürdü. PKK, Arap Baharı başlarken İran ile anlaşmış, örgütün İran kolu olan PJAK’ı tasfiye etmişti. PKK birkaç yıldır İran’da eylem yapmıyor, tüm gücüyle Türkiye ve Suriye’ye yükleniyor. Örgütün üst düzey yönetimindeki değişim PKK’nın İran-Suriye (ve Rusya) çizgisine kayışının açık bir kanıtı. PKK’nın Suriye’den istediği ise Kuzey Suriye’de, tıpkı Barzani’nin Irak Kürdistanı örneğinde olduğu gibi, ayrı bir devlete sahip olabilmek.
PKK bu amaç doğrultusunda 2012’de Kandil’den ve Türkiye’den yaklaşık 1,500 silahlı militan kaydırdı. Bu militanlar bölgede dengeyi sadece Suriyeli muhalifler aleyhine değil, Barzani yanlısı Kürtler aleyhine de değiştirdi. PKK’nın Suriye’deki hedefi Türkiye sınırı üzerinde ayrı bir devlet kurmak...
Örgüt orta vadede Irak Kürtlerinin liderliğini de Barzani’den devralmak istiyor, ancak bunun için acelesi yok. Bu yolda geçici ittifaklara da girilebilir. İki taraf da şimdilik birbirinin yoluna çıkmamayı yeğliyor...
***
Örgütün Türkiye hedef ve stratejileri ise yine ayrı bir devlet üzerine kurulu. PKK, Türkiye’de ayrı bir devlet hedefinden bir gram bile sapmadı. Aynı şekilde silahı da yöntem olmaktan bir gün olsun gündeminden çıkarmadı. Bundan sonra da kolay kolay çıkarmaz. Daha doğrusu şu an için silahlı mücadeleyi ve ayrı devleti gündeminden çıkarması için hiçbir sebep yok. Tam aksine, örgüt hedefleri doğrultusunda tavizsiz ilerlediğini düşünüyor.
Türkiye ayağında çatışmasız dönemler taktik adımlar olarak görülüyor. Örgüt sıkışınca silahları susturuyor, toparlanıncaya veya diğer bölgelerdeki hedeflerini yerine getirinceye kadar ateşkese uyuyor. Ardından her şey yeniden, ama bu kez bir adım ileriden başlatılıyor. Eskiden örgütün en büyük sorunu İran ve Türkiye arasında ikili ateşte kalmaktı. İran’la anlaşma bu sorunu çözdü. Şimdi ise PKK, Türkiye ve Suriye’deki güçlerini dengeli kullanmaya çalışıyor. Türkiye’deki çatışmasızlık ortamı bu bağlamda işine yarıyor.
Öte yandan örgüt, Türkiye’de siyasi kökleşmesine ağırlık veriyor, sokağı devletin elinden alabilmek için yer altı yapılanmasını daha görünür bir hale getiriyor. Silahsız ortamları meşrulaşmak için kullanıyor. Bu bağlamda çözüm çabalarında en büyük riski Devlet-PKK sorununun Türk-Kürt sorununa dönüşmesi oluşturuyor. Örgütün 30 yıllık değişmez amacı da bu zaten, yani sorunu tam anlamıyla Türk-Kürt sorunu haline dönüştürebilmek.
PYD’nin Ceylanpınar’ın hemen karşısına bayrağını dikmesinin kısaca anlamı budur. Bu bayrak örgütün uzun mücadelesinde sona doğru önemli bir adımdır.
‘Ne yapmalı’ sorusuna gelecek olursak öncelikle İngilizce’de ‘wishful thinking’ denilen gönlümüzden geçeni gerçek sayıp, ona göre davranmayı bırakmalıyız. İkinci olarak, silahlı örgütlerin konuşarak ikna edilemeyeceğini bilmeliyiz.