Bölücü terör örgütü PKK, tam anlamıyla büyük bir çöküş yaşıyor. Bu çöküş, sadece etkisiz hale getirilen örgüt mensuplarının sayısıyla ilgili değil. Örgüt onlarca yılda çok kayıplar verdi, sayıca küçüldüğü büyüdüğü zamanlar oldu. Mesele matematikle veya istatistikle ilgili olmanın ötesinde.
Terör örgütlerinin uzun soluklu olabilmeleri sahip oldukları siyasi-ekonomik-toplumsal destek yanında güvenli bir bölgede konuşlanmaları, teknolojik kapasitelerini geliştirmeleri, uluslararası bir himaye bulmaları gibi başka faktörlerle de alakalıdır.
PKK Kuzey Irak kırsalındaki (Kandil’deki) konuşlanmasıyla kendisine güvenli bir bölge oluşturmuş, bölgesel denklemde üstlendiği taşeronluk veya birilerine tehdit oluşturma kabiliyetiyle de uluslararası destek bulabilmişti. Burada konuşlanan örgüt, kuluçka makinesi gibi eleman yetiştiriyor, bir üs gibi kullandığı bu alandan Türkiye’ye saldırılar gerçekleştiriyordu.
Gelinen noktada PKK’nın bu bölgede rahat hareket edemediğini, adeta kıpırdayamaz halde olduğunu görüyoruz. Kafayı çıkardıkları anda silahlı insansız hava araçları veya jetlerin açık hedefi haline geliyorlar. Terör örgütünün yönetim kadrosunun hareket kabiliyeti neredeyse sıfırlanmış durumda.
Türkiye kırsalında veya Kuzey Irak’ta üslenmekte zorlanan örgüt eylem kabiliyetini de kaybediyor.
Bölgesel denklem ve siyasi durum açısından da PKK destek görecek bir konumda değil. Örgütün sıklet merkezini Türkiye’den Suriye’ye, PKK’dan YPG’ye kaydırması bir tarafın çökmesine sebep oldu. Artık PYD/YPG’ye destek veren ülkeler bile açık bir şekilde PKK’ya tavır almak zorunda kalıyorlar. Bizim için PKK ve PYD arasında fark olmadığı için biz bu tavrı eleştiriyor, toplamda PKK’ya yönelik bir destek olarak algılıyoruz. Ama son tahlilde PKK’ya yönelik bir olumsuzlama durumunun olması da bir kazançtır. Neticede örgüt ana bileşenlerden birini kaybederek diğer kolunu palazlandırmaya çalışıyor.
PKK’nın siyasi/toplumsal destek durumu da kendisi açısından iç açıcı değil. Türkiye, bugün topyekün bir terörle mücadele harekâtı gerçekleştiriyor ve bölge halkı bu sürecin karşısında durarak örgüte destek verme gibi bir yaklaşımın içine girmiyor. Hem çözüm sürecinde devletin iyi niyetinin görülmüş olması, hem de örgütün “şehir savaşları” dediği konseptle halkın başına bela olması, toplumsal destek konusunda hezimet yaşamasına sebep oldu.
PKK ‘beyin ölümü gerçekleşmiş hasta’ gibi felç olmuş durumda. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Suriye emelleri de sarsıntı geçiren örgütün PYD kolu, şimdilik belli bir alanda ABD’nin himayesiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Türkiye alanında ev sahibi olamayan örgüt, Suriye alanında kiralık dükkânla idare etmeye çalışarak kendisini motive etse de her şeyin pamuk ipliğine bağlı olduğunu görüyor.
PKK’nın Türkiye’ye yönelik örgütsel hedeflerinin çökmesi önemli bir durumdur. HDP de siyasetin uzay boşluğunda kaybolmuş gibi görünüyor. Kandil’in talimatlarıyla kukla gibi hareket eden bir aparat olma rolünü reddedemeyen HDP, siyasi özne olma fırsatını da fena halde kaçırıyor. Halbuki devletin terörle mücadele operasyonlarıyla oluşan atmosferi, kendileri için siyasi alanda örgütten bağımsız hareket etme şansı olarak kullanabilirlerdi.
HDP, küresel güçlerin FETÖ’nün hamleleriyle başlattığı AK Parti’yi ve Erdoğan’ı bitirme projesine katıldığı gün siyasi fişini çekmiş oldu. Bu nokta darbelere, küresel güçlere ve emperyalist amaçlara karşı olan Kürtlerin algısında büyük farkındalık oluştu ve HDP’ye destek verenlerde bile ciddi bir kopuş meydana geldi.
PKK’nın çöküş yaşamasında Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın siyasi liderliği yanında tüm güvenlik ve istihbarat birimlerimizin; MİT’in, İçişleri ve Savunma Bakanlıklarının etkili mücadelesi kayda değerdir.