Hatırlayan var mı acaba, silahlar gömüldükten sonra, Kandil’i yönetenlerin çözümden sonra ne iş yapacakları bile çok değil üç yıl önce en çok konuşulan ve merak edilen konular arasındaydı. Duran Kalkan, yanılmıyorsam köşe yazarı olmak istiyordu. Bir başkası belediye başkanı filan.
Ne oldu peki, seçimlerde izlenen strateji başarıyla sonuçlanmış ve HDP meclise seksen milletvekili yollamışken, silahlar niçin yeniden konuşmaya başladı?
Bir değil, birçok sebebi var, sırasıyla bakalım isterseniz:
***
- Suriye’deki gelişmelerin yarattığı heves.. Buna DAİŞ’e karşı kara gücü olarak savaşmanın ve hala da bu savaşı sürdürmenin Batı’da yarattığı sempatiyi ve hatta bizim etki ajanlarının PKK’ya dönüp ‘Çözüm sürecine razı olman için sebep yok, bütün dünya senden yanayken, büyük düşün, Ortadoğu’da Kürt örgütleri içinde, senden daha güçlü kimse kalmadı, Batılılar Barzani’yi bile feda ettiler, sınırları aşmanın, Kürdistanları birleştirmenin tam zamanı’ diye günün yirmi dört saati vaaz eden liberallerimizin gaz vermelerini de ekleyebilirsiniz. PKK/PYD, DAİŞ’e karşı mücadele nedeniyle doğan bu sempatiyi, Batı’nın yeni stratejik Kürt politikası olarak okudu ama bu okumanın çok da gerçekçi olmadığını, bugün daha iyi anlıyor ve görüyoruz.
***
- PKK’nın gerçek manada Ortadoğu’da ayaklarının yere basması ‘Türkiyeli bir misafir’ konumundan çıkması, Arap baharı sonrasında oldu. Bu arada Körfez savaşlarından bu yana PKK’nın çok isteyip de bulamadığı siyasi şartlar Suriye’de meydana geldi. Baasçılar, PKK’ya PYD üzerinden, Suriye’de geniş bir siyasi alan açtı. Ama bu alanın PKK için ikili bir maliyeti vardı. Suriye’de Esad’la işbirliği ve bu işbirliğinin bir karşılığı ve sonucu olarak, Türkiyeci çözümü reddetmek. Evet Rojava PYD’ye teslim edildi, tek kurşun atmadan PYD Rojava’ya sahip oldu. Ve dikkatinizi çekerim bu, DAİŞ’e karşı savaştan önceydi. Baba Esad zamanında PKK/Baas arasında açılan siyasi hesaplar, karşılıklı taahhütlerin defteri, Öcalan Suriye’yi terk edince, sanki bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Esad Rojava’yı PYD’ye teslim ettiğinde bu hesaplar ve taahhütler yeniden açıldı. Esad Suriye’nin bir parçasını PYD’ye teslim etti ama ordusunu da orada tutup, Rojava’nın iktidar ortağı olarak kalmaya devam ederek. Esad, gerçekte bir taşla iki kuş vurdu: Kürtler ayaklanmanın dışına itildiler. Ve Esad onun yegane müttefiki İran’la beraber, Türkiye’ye karşı PKK kartını kullanma şansını elde etmiş oldu. Son seçimlerde, en büyük düşman olarak gördüğü AK Parti iktidarını alaşağı etmeyi başardı. PKK/PYD’nin Şii müttefikleri nezdindeki sorumluluğunun bir gereği olarak, siyasi taahhütlerinin alanı, bir hayli genişledi: Türkiye ve Kuzey Irak.
- PKK işte bu koşullarda, Öcalan’a rağmen, çözüm sürecinden adım adım uzaklaştı.. Eski PKK’lıların başta Osman Öcalan olmak üzere söylediği şuydu: Bu PKK İmralı PKK’sı değil ve Öcalan’a ait olmayan bir PKK’yla Türkiye çözümü geliştiremez. Bu görüşler doğrulanmış oldu. Oğul Esad’la açılan yeni sayfa, PKK’yı Öcalan’dan biraz daha uzaklaştırdı.
***
- Kürtler dört ülkede yaşıyor. PKK’yı tek ülkede çözüm tatmin etmediği için ve HDP’nin 80 milletvekiliyle meclise gelmesi, çözüm sürecinin halkta yarattığı büyük umutlar, tek ülkede çözüm şansını arttırdığı için yapacak tek şey vardı: Silaha yeniden sarılmak. Silaha yeniden sarılmanın Kürtler’i biraz daha kazanmakla veya talepler çıtasını büyütmekle bir alakası yok. Bu meselenin çıtası daha ne kadar büyüyebilir ki? Bölge ortalamasında aldığı oy % 70’leri geçmiş, dünyanın en büyük Kürt şehrinde 3. Parti olmuş, diğer bütün metropollerde birer ikişer milletvekili çıkarmış bir hareket daha ne kadar büyüyebilir? Asker-polis şehit ederek neyi kazanabilir ki? Ama asker-polis şehit ederek ‘Türk Sorununu’ büyütmek pekala mümkün. PKK ve onun arkasındaki güçlerin istediği budur aslında.
‘Türk sorunu’ ne kadar büyüdü, iç savaş aşamasına gelindi mi merak eden Batılı haber ajansları bugünlerde, Cengiz Çandar’a soruyorlarmış, bu ölümler halkı karşı karşıya getiriyor mu diyorlarmış, o da daha değil, PKK isterse anında durdurur bu savaşı, diyormuş. Yazıyor da öğreniyoruz..
***
- PKK’nın silaha sarılmasında, barış korkusu da bir faktör ama bu faktörlerin içinde belki de en zayıf faktör. Hareket çok büyüdü. Kontrolü, Kandil’den ve Şii ve Batılı müttefiklerin yardımlarıyla ve katı bir merkeziyetçilikle mümkün olabiliyor ancak. Hareketin Ankara ayağı, yani meclis ayağı, meclisteki, o beklenmedik sayı, bu korkuları arttırıyor. Oysa Türkiye güçlü demokrasisi nedeniyle, PKK’nın silahları gömerse eğer ve normalleşme yaşanırsa, gelecekte sığınabileceği tek Ortadoğu ülkesi. İran ve Suriye’ye olan siyasi borçların ödenmemesi halinde gelecekte Kandilli yöneticileri neyin beklediğini ise kimse tahmin edemez.
- PKK, maalesef Türkiye’nin üniter birliğine karşı savaşıyor ve bu savaşı ancak ‘Türk sorununu’ büyüterek kazanabileceğine inanıyor. Ama fena halde yanılıyor. Türkiyeli etki ajanları, hiçbir zaman, yabancı haber ajanslarına dönüp ‘Türkiye iç savaş kıvamına geldi’ diyemeyecek.. Kürtlerin ve Türklerin bin yıllık kardeşliğini kimse bozamayacak.
Sözüm ona karşılıklı ‘Ateşkes’ talebi, bu kirli ‘savaşa’ giden yolda, sadece bir mola, bir nefes alma süreci. Bunca hakikatten ve ölü bedenlerin içine konulduğu tabutların üstüne kapaklanmış kadınların Kürtçe ve Türkçe olarak yaktığı ağıtlardan sonra, silahları gömmenin dışında, PKK/HDP’den talep edilecek bir tek şey kalmadı. İlkesel ve ahlaki olarak..