PKK terörü sorununa çözüm bulmak için devlet tarafından oluşturulan“Akil insanlar heyeti” içinde bulundum.İç Anadolu Grubuna başkanlık ettim.Bir arayıştı, canlar gidiyordu, bir insan az ölse ülke adına başarıydı, barışa ulaşılacaksa o apayrı bir zaferdi.
Projenin bir ayağı şu idi:
Örgüt mensupları dağdan inecek ve devlet onlar için bir rehabilitasyon programı düzenleyecekti. Yıllarca dağda kalmış, gençlikten orta yaş safhasına geçmiş, silahla haşır-neşir olmuş kadınlar - erkekler vardı, dağdan inseler bile kadınların ev hanımı olması zordu, erkeklerin, herhangi bir yerde amele olarak çalışması... Ne olacaktı?
Devletin nasıl bir rehabilitasyon programı planladığını bilmiyorum. Hangi psikolojik tedavi ile dağ insanlarının mesela ideolojik şartlanmadan kurtarılacağı, sivil hayata intibak ettirileceği üzerine bir çalışma yapılmış mıydı, bilmiyorum.
Olmadı, dağ insanları dağdan indirilemedi. Dağ, muhtemelen uluslararası odaklar tarafından “Hele durun size yeni alanlar açıyoruz” ümidi verilerek iğfal edildi ve terör devam etti, mücadele de devam etti.
Hala onlarca şehit geliyor oralardan ve yüzlerce teröristin etkisiz hale getirildiği haberleri.
Başarmayı başarmalıydık.
Ama bazı şeylere gücümüz yetmiyor. Çünkü uluslararası kumpaslara maruzuz.
O zaman da ülke adına kan kaybı sürüyor. “Analar ağlamasın” demiştik, analar ağlamaya devam ediyor.
17/25 Aralık fesadı devreye girdikten sonra bir ara “Cemaat için de çözüm süreci” diye bir görüş ortaya attım.
Hitabım devlete idi. Evet ortada devletin kılcal damarlarına nüfuz etmiş ve operasyona başlamış bir yapı vardı. Devletin bundan temizlenmesi lazımdı. Ancak bu yapı, tıpkı PKK’nın sade Kürt vatandaşlarımız arasında da bir karşılık oluşturması gibi, mesela dindar toplum kesimleri arasında bir zemin bulmuştu. PKK, Eruh’ta ilk silahlı eylemden yola çıkarsak, 1984 - 2016 arasında 32 yıllık bir hareketti, Gülen hareketi ise 70’lerden geliyor, demek ki 40 yılı aşkın bir zamandır toplum zeminin de derinlik kazanmaya çalışıyordu.
Biliyorduk ki, vaazlar dinlenmiş, okullarına öğrenciler gönderilmiş, o öğrencilerin yönlendirilmesine imkan sağlanmış, bu yolla anne-babalarla ilişki kurulmuş vs... Toplumsal bir derinlik kazanılmış.
“Çözüm süreci”teklifim, o dönem, öncelikle o yapıdan tepki gördü. Hiç yenilmeyeceklerine, karşılarına çıkanı yere sereceklerine inanmış bir yapı vardı. “Bizi PKK ile bir mi tutuyorsun?” itirazları dolaştı sosyal medyalarında.
Hükümet de “Çözüm süreci” teklifime itibar etmedi. Çünkü yaman bir tehlike ile karşı karşıya kalmış ve savunma refleksini devreye sokmuştu. Bu sürece 15 Temmuz ilave oldu. Darbe girişimi. Devletin emanet ettiği silahı devlete karşı kullanan bir yapı.
Önceleri emniyet ve yargının örgütleştirilmesinin darbesi sarsmıştı Hükümeti, şimdi “Asker” gibi eline silah verilmiş adamın örgütleştirilmesi ile karşı karşıya kalınmıştı. En zirvedeki sivil - asker insanlar, yanı başlarından emin olamamak gibi bir ruh halini yaşamaktaydılar. Bunun doğuracağı refleksin çok daha keskin olması tabii idi.
Olağanüstü hal ve ardından gelen tasfiyeler, tam da bu tabii refleksi yansıtıyor.
Ama dedik ki, bu yapının sade vatandaş uzantıları var.
PKK ruhunun sade Kürt’e sirayet etmemesi lazımdı.
FETÖ ruhunun da, sade dindar vatandaşı etkilememesi lazım.
“Geçişli - Akraba” alanlardan söz ediyorum zaman zaman. Hani, bir Kürt ailenin bir çocuğu askerde, diğeri dağda vardı ya, onların birbirini vurma riski vardı ya, burada da 15 Temmuz gecesi şehit olan gencin diyelim teğmen ağabeyinin tutuklananlar arasında yer alma riski var. İbadet - Ticaret - İhanet katmanlaşması zaten bunu anlatıyor. Sorun ihanet katmanının ibadet katmanını kendi safına çekmesi ve ihanet cephesini genişletmesi sorunu.
Soru şu: Acaba operasyonlar ibadet katmanını nasıl etkiliyor?
Soru şu: Acaba ibadet belki ticaret katmanını ayrıştıracak bir rehabilitasyon programı düşünülemez mi?
Soru şu: “Samimi rücu” diye bir kapı açılacaksa, bunun devlet nezdindeki cevabı nedir? Ve,
Soru şu: Yoksa uluslararası odakların iğfali ile FETÖ savaşı sürdürecek, devlet de geçişli alanların gözünün yaşına bakmadan mukabelede bulunacak mı?