Biliyorsunuz petrol fiyatları, bir süredir, yalnızca siyasi saiklerle yukarı çıkıyor. Adeta yaklaşan bir savaşın habercisi gibi tırmanan petrol ve ona dayanan ekonomi, hiç şüphesiz bugünkü krizin temel nedeni olan tekelci yapının temel operasyon araçlarından biri. Petrole dayalı bir ekonomi, aynı zamanda, savaşa ve savaş endüstrisine dayalı bir ekonomidir. Ancak öte yandan bu tekelci yapıyı kıracak, kriz sonrası yeni bir küresel kalkınma ‘hikâyesini’ başlatacak dinamiklerde ortaya çıkıyor.
Bu dinamiklerden en önemlisi, özellikle Türkiye gibi ülkelerde ortaya çıkarak, bilgi toplumuna geçişi hızlandırma potansiyeli taşıyan ve ‘yeni’ bir sanayi temposunu harekete geçiren, tekeller dışındaki ekonomik aktörler. Yani başka bir anlatımla küçük ve orta boy işletmeler (KOBİ’ler). TÜİK’in bu hafta yayınladığı ‘Girişim Özelliklerine Göre Dış Ticaret İstatistikleri’ bültenine göre Türkiye’de ithalatın yüzde 60’ını büyük işletmeler yaparken, Türkiye’nin ihracatının da yüzde 60’ını 250 kişiye kadar istihdam sağlayan bu işletmeler yapıyor. Yani başka bir anlatımla KOBİ’ler fazla veriyor, dış ticaret açığını oluşturan tekelci yapılar. Türkiye’de bugün yakalanan işsizlik seviyesinin baş aktörü de bu KOBİ’ler.
Avrupa’da özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası KOBİ’lerin savaşsız bir dünya için önemi ve dinamikleri anlaşıldığından AB ekonomisinin temel stratejisi KOBİ’lerin üstüne inşa edildi. Burada Lizbon 2000 zirvesi çok önemlidir.
2000 Lizbon Zirvesinde, AB ekonomi-politikasının genel stratejisi ortaya konulmuş ve stratejik hedef olarak Avrupa Birliğinin 2010’a kadar dünyanın en rekabetçi, dinamik ve bilgiye dayalı ekonomisi olması hedeflenmiştir. Yani AB, bugünkü krizin temellerini tespit etmişti. Çünkü Euro’nun ortaya çıktığı 2000 yılında, Lizbon Zirvesi’nde de bütünlüğe giden, rekabetçi bir stratejiyi önüne koymuştu. Bu stratejinin ana unsuru, rekabet ve rekabeti sağlayacak anti-tekel yapılanma ve KOBİ temelli bir ekonomi hedefi idi.
Bu hedef, hem AB’nin teknolojide ABD’yi ve gelişmekte olan Asya’yı yakalamasını öne çıkartacak, hem de parasal bütünlükten sonra AB’nin faktör verimliği gibi temel bir alanda homojen yapıya kavuşmasını sağlayarak nihai birleşmeye (Avrupa Birleşik Devletleri) hizmet edecekti. Aslında AB Anayasası da bu temel üzerine oturacaktı. Ancak, biliyorsunuz, bu stratejik hedefe ulaşılamadı ve başarısız olundu. İşte bugünkü krizin temelinde bu başarısızlık yatar. Hep tekrar ediyorum ve edeceğim; AB’nin yeni bir bütünlüklü küresel ekonomi ve bilgi toplumu perspektifini, önce Almanya sonra Almanya’ya ‘yanaşan’ Sarkozy gericiliğinin pençesindeki Fransa baltaladı.
Yine bu süreçte Almanya ve Fransa, sürekli olarak Türkiye’nin üyelik sürecini dinamitledi. Çünkü Türkiye’nin bugün yakaladığı ekonomik potansiyel ile AB’ye güçlü katılımı, bütün dengeleri değiştirerek, yukarıda bahsettiğim rekabete dayalı bir bilgi toplumuna, tekellerin değil, KOBİ’lerin ve beşeri sermayenin temel sürükleyici güç olduğu yeni bir paradigmaya geçişi hızlandıracaktı.
Bu durum tabii ki, Ortadoğu’da öncelikle İsrail faktörünü sonra da petrolün gücü ile hareket eden Rusya ve İran gibi oligarşileri geriletecekti. Ortadoğu’da petrole dayalı sınırların değişmemesi, AB’nin Almanya merkezli bir Hıristiyan birliği olarak devam etmesi, Arap Baharı’nın hiç başlamaması gerekiyordu. Ama olmadı. Türkiye, AB dinamiği olmadan da ‘eski’yi sırtından atan bir yola girdi, Arap Baharı başladı ve görünmese de Obama yönetimi ile İsrail’in arası açıldı. İsrail yalnız kaldı, öyle yalnız kaldı ki, Esad gitmesin, her şey eskisi gibi olsun demeye başladı.
Çaresiz bir Golem
Şimdi İsrail çaresiz bir Golem(*) olarak savaş tatbikatları yapıyor. Mahallelere kadar, savaş yarın çıkacakmış gibi sığınak tespiti, gaz maskesi seferberliği düzenliyor. Suriye’nin Lübnan’ı karıştırmasına göz yumuyor. Suudi Arabistan’ı yerinden zıplatıyor. Böylece petrol fiyatlarını, Obama yönetimini ve Türkiye’yi vuracak şekilde yukarıda tutmayı başarırken, seçim öncesi de ABD’ye mesaj veriyor.
Ancak doğrudan savaş çıkartacak gücü yok. Yalnız kışkırtıyor, bu bizim çok bildiğimiz bir taktik.
Tablo budur, bu tablo hem şimdiki durumu hem de gelecekte ‘ne olacağını’ bize anlatmıyor mu?
* Efsaneye göre Golem, bir hahamın yarattığı savaş canavarıdır. İsrail’i düşmanlardan korumak için çağrılan Golem, bir müddet sonra hahamı dinlemeyerek, dost düşman demeden herkesi öldürmeye başlar, Golem sürekli savaş halidir, bir savaş canavarıdır ki bu şimdiki İsrail’dir.