Bu haftanın ekonomide en dikkat çeken gelişmesi petrol fiyatlarındaki hızlı düşüştü. Bu bizi epey ilgilendiriyor, malum yaz geliyor, yolculuklar artacak, yol parası yol yarası olmasın, gece yarısı pompa fiyatı ayarlaması haberi alınca aklımıza zam değil de ucuzluk gelecek mi bundan sonra... Bu soru önemli; yalnız hanehalklarının bütçesi için değil, Türkiye’nin istikrarlı büyümesi için de önemli. Bunun için bu vesileyle bugün şu petrolün hem ekonomik hem de politik hikayesine bakalım ve petrol fiyatları neden düşüyor, bu düşüş sürecek mi sorularına cevap ararken, petrol deyince bizim aklımıza gelen en yakın memleket olan Musul’a kadar da gidelim.
Bugünlerde petrol fiyatlarının düşmesinin iki temel nedeni ve bir yığın da teknik nedeni var. Bu ikinciler üzerinden durmayacağız. Çünkü teknik nedenler temel nedenlerin açtığı yoldaki ilerlemeyi ancak kısa dönemli olarak durdurabilir veya ikincil yollara saptırabilir. Bu açıdan bütün finansal-ekonomik analizlerde spekülatörler teknik nedenlerin üzerinde durur, bunları takip eder ki vurgunculuk yapsınlar diye...
Petrolün düşmesinin arkasında iki temel neden var dedik; birincisi kısa ve uzun dönemde petrol türü enerji kaynaklarına olan talebin düşeceği beklentisi. Kısa dönem talep düşüşü beklentisi (birinci düşüş nedeni) gelişmekte olan Asya dahil olmak üzere, büyüme düşüşlerinin yakın zamanda devam edeceği tahminlerinden kaynaklanıyor. Uzun dönemdeki talep düşüşü (ikinci temel neden) beklentisi ise alternatif enerji kaynaklarının yeni teknolojiler sayesinde tahmin edilenden daha hızlı olarak devreye gireceği ve yine siyasi ve teknolojik gelişmeler sayesinde fosil enerji kaynaklarının ticarileştirilmesinin farklı coğrafyalarda da hızla devreye sokulacağı beklentisi. Biz bugün bu ikinci temel neden üzerinde duracağız çünkü bu çok önemli.
Emperyalistlerin dümen suyundaki anti-emperyalistler(!)
Biraz geriye gidelim şimdi, l. Dünya Savaşı’na... Bu savaşın birbirine bağlı iki nedeni vardı; pazar ve enerji paylaşımı. Almanya ve İngiltere hem pazar hem de enerji kavgası yapıyorlardı. Nitekim savaş sırasında İngiltere ve müttefiklerinin petrol gereksinmelerinin yüzde seksenini ABD karşılamıştır. İşte bu İngiltere’nin bu tarihlerdeki en büyük hedefi Musul vilayeti ve Osmanlı petrol şirketleriydi. Nitekim savaşın ilk günlerinde İngilizler, Osmanlı (Türk) petrol şirketindeki Alman hisselerini ele geçirmiş, hisselerin yüzde 47.5’ine sahip olan Anglo-Persian Company’i denetim altına alarak, Osmanlı petrol şirketinin yüzde 72’sine sahip olmuşlardı. İngilizler için bu hamle ilkönce yeterli görülmüş ve Musul hedef dışında tutulmuştur. Ancak, İngiliz Deniz Kuvvetleri’nin petrol uzmanı Oramiral Edmon Slade’in 29.7.1918 tarihli raporu, Musul’un önemine işaret ederken, Mezopotamya’daki petrol bölgelerinin işgalinin gerekliliğini vurguluyordu. (Nevin Yazıcı; Musul Sorunu, 2010) İşte bu rapordan sonra hemen Mondros’a dayanarak (30 Ekim 1918) İngilizler Musul’a girmişlerdir. İşin bundan sonrası Lozan, Ankara Anlaşması ve Türkiye’nin bu anlaşmaya bağlı olarak Irak petrol gelirlerinden alacağı konusu uzun bir hikayedir, burayı aşar ama şunu söyleyelim; Türkiye, Lozan’da da daha sonraki süreçte de İngilizler’in istediğini vermiştir. Türkiye Lozan’da hem Misak-i Milli’den vazgeçerek İngilizler’in istediğini yapmış hem de Bağdat Eyaleti gelirleri karşılığı olan borçlanma üstlenilmiştir. Lozan’da bu üstlenilmiş ama 1926’da Bağdat eyalet gelirlerinden de vazgeçmişiz. Garip değil mi? Ama buna rağmen Türkiye, Irak petrol gelirlerinden 25 yıl alacağı yüzde 10 payı 18 yıl alabilmiş sonra yine alavere-dalavere bu alacak hiç edilmiştir. Sonuçta yeniden başa dönüyoruz, bu yüzde 10 hesabı hiçbir zaman tutmayacak; ancak her şey sil baştan olurken ortada çok önemli bir değişiklik var: Bu coğrafyanın gerçek sahipleri yani öncelikle Kürtler ve Türkler Britanya’dan ve ABD’den bağımsız olarak ilk defa bu zenginliklere sahip çıkıyor. Şimdi bu bölgenin petrolü ve doğal gazı Türkiye limanlarına boru hatlarıyla gelip dünyaya buradan dağılacak, Türkiye, yalnız Irak’ın değil, Hazar’ın da enerjisini Batı’ya kendi üzerinden geçirecek.
Petrol düşecek çünkü...
Bu hikaye şu uyduruk demir ağlarla ördük yurdu dört baştan nakaratına benziyor. Hiçbir şey yapılmamış, ne demir ağlar, ne de enerji ağları... Her şey ilkönce İngiliz’e sonra Amerikalı’ya teslim edilmiş. Evet, petrol düşüyor daha da düşecek orta vadede. Çünkü o petrolün üzerinde oturan halklar kendi doğal zenginliklerine sahip çıkıyorlar. Halklar barışıyor, sınırlar kalkıyor ve zenginlik geliyor. 20. yüzyılın başında yapılan teslimiyet ve bunun sonucundaki yanlışlar bitiyor... Böyle bu petrol hikayesi. Ama bir şey daha söyleyeyim mi; bugün, ‘biz emperyalizme karşı savaştık, şimdi anti-emperyalistleri içeri atıyorlar’ diyenlerin nasıl bir tarihi yalanın üzerinde oturduğunu görüyorsunuz değil mi? Onlar, yıllardır bu toprakları soyanlara çanak tutmuş, bunun için savaşı-darbeleri desteklemiş ve bundan da nemalanmışlar. Bugün gerçekler ortaya çıkıyor işte...